Nasıl vasfetmeyim sevdiğim seni
Cemalin görünce güller açılır
Ahraz dile gelir görünce seni
Söyler aşıkların diller açılır
Seni görenlerin tebdili şaşar
Cemalin şavkına eylese nazar
Aşkın ile yüce dağları aşar
Ahiri tükenmez yollar açılır
Cemalin şavkına boyanmış alem
Kirpikler tüy gibi kaşların kalem
Sevdiğim elinden bir bade alan
Çalar aşıkların teller açılır
Senin aşıkların vasfını eder
Durmadan artıyor gam ile keder
Yanarım aşkına ölene kadar
Akar gözüm yaşı seller açılır
Gözleri gönlüme akıyor benim
Kızınca canımı yakıyor benim
Şu Garip halime bakıyor benim
Acırsa sevdiğim kollar açılır
vasfetmek: (Ar. vaṣf + Türk. etmek, eylemek)
1. (Bir şey veya kimsenin) Durumunu, sıfatlarını ve niteliklerini sayarak târif etmek.
2. Övmek: Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim / Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana (Nedim). O hallâk-ı maânîyim ki vasfeyler cihan tab’ım / Zehî tab’-ı cihân-ârâ teâlâ şânuhu’l-a’lâ (Leskofçalı Gālib). Vasfetmek için kadrini âsârı dururken / Hâmem yine kılmaktadır izhâr-ı garâbet (Yusuf Z. Ortaç).
cemal: Yüz güzelliği, güzel yüz: Sevdiğim cemâlin çün ki göremem / Çıkmasın hayâlin dil-i şeydâdan (Nedim – Ö.T.S.). Cemâl-i revnak-efzâsına çektiği al tül… (Sâmipaşazâde Sezâî). Bilir misin cemâlinin ne âteşin hayâli var? (Recâîzâde M. Ekrem).
şavk: (Ar. şevḳ’ten) halk ağzı. Işık: Yâ Rab ne şavk imiş bu mehin yüzü kim anın / Yüzü katında şems-i duhânın ziyâsı yok (Nesîmî). Havayı da deli gönül havayı / Ay doğmadan şavkı vurdu ovayı (Karacaoğlan). Murat kalkmıştı, kapıyı açıp seslendi: –Gülsüm Molla, şavk getir!… (Mahmut Yesâri). İmparatorluğun yıldızı söneli asırlar olmuşsa da aldatıcı şavkı hâlâ gözleri oyalıyordu (Sâmiha Ayverdi).
“Nasıl vasfetmeyim sevdiğim seni, Cemalin görünce güller açılır” için bir yorum