Tâbi Mustafa Efendi


XVIII. asrın bu büyük bestekârının hayat hikâyesi tam olarak bilinmemektedir. Mûsiki tarihimizde “Tab’i, Kassam-ı Ahdeb-zâde, Müezzin Mustafa, Kassam-zâde” gibi isimlerle bilinir. Güzel sanatlarla uğraşması sebebiyle hakkında bazı şairler tezkiresinde ve Tuhfe-i Hatâtin’de kısa bilgi vardır. Takriben XVIII. asrın başında Üsküdar’da doğdu. Bir süre burada oturduktan sonra 1763 hristiyan yılında Galata’ya nakletti, uzun zaman burada yaşamış. Babası “Kassam-ı Ahbed” lakabı ile bilnen ulemâdan Mustafa Çelebi’dir. “Tab’i” bestekârımızın mahlasıdır.

Mûsiki öğrenimi hakkında hiçbir kayıt yoktur. Eserlerin dikkate alınırsa esaslı bir öğrenim gördüğü sonucuna varılabilir. Çağının ilim kollarında isim yapmış kimselerdendir. Sultan III. Osman’ın padişahlığı sırasında saray müezzinliğine, 1750 hristiyan yılında da Yeni Saray kapıcılığı kâtipliğine getirildi. Padişah III. Osman’ın vefatından sonra bir başka görevle saraydan ayrıldı. “Müstakim-zâde Sadeddin Efendi (Lâkin hâlâ her fende metrûktûr) diyor. Eskiler ilim ve sanatla ilgilerini kestikten sonra (ilimle, fenle, sanatla uğraşmıyorum, terk ettim) demeyi ilim ve sanata karşı bir saygısızlık tekâkki eder ve onun için ilim ve sanatın kendilerini terk ettiğini bir mazeret ve nezaket olarak söylerlerdi. Demekki Tab’i, adı geçen eserin yazıldığı 1759 (H.1173) tarihinde artık ne mûsiki, ne hat, ne de şiirle uğraşıyordu.

1763 hrisitiyan yılında Galata’ya naklettikten sonra hayatı hakkında hiçbir bilgimiz yoktur. Müstakim-zâde’nin kısaca bilgi verdiği bu terk edimişliğin sebebi bilinmiyor. Bu inzivaya çekilişten sonra unutulmuş olan Tab’i Mustafa Efendi’nin 1770 hristiyan yılında vefat ettiği sanılıyor. Mezartaşı yoktur.

Şiir ve hat sanatında da ustadır. Eserlerinin çoğunun sözlerini kendisi yamıştır. Hepsi değilse bile zaman zaman duygulu, ustalıklı ve lirik şiir örnekleri vermiştir. Yaşadığı yıllarının sayılı hattatlarındandı. Eğrikapılı Ebulkasım Rasim (Efendi’den) Çelebi’den sülüs ve nesih öğrendi. Nesirde usta bir kalemdi.

Mûsiki sanatında dehâ sahibi ustalar arasına katılan büyük bir bestekâr ve güçlü bir hanende idi. Enderûn’da mûsiki hocalığı yapan Tab’i, yalnız bu dönemin değiş Türk Sanat Mûsikisi’nin en dikkâte değer simalarındandır. Mûsiki sanatımızda lirizmi ilk kez onun kullandığını söyleyebiliriz. Elimizde bulunan eserlerin uslûbunda bir incelik, bir zarafet ve tatlılık vardır. Hepsinde yüksek bir zevk ve sanat anlayışının, istidatlı ve kültürlü bir kişiliğin izleri vardır. “Usûl-makam, makam-güfte ilişkisi kusursuz bir prozodi duygusu ile işlenmiş; makam geçkileri, terennümler üstün bir zevk tegâhında dokunmuş renk renk, desen desen nadide kumaşlara benzer.

Dügâh faslını birlikte bestelenmiş olmalarına rağmen, Esad Efendi ünlü eserinde Tab’i den söz etmez.

Eski yazma mecmualarda yüzden çok eserinin olduğu tespit edilmişse de günümüze otuz kadar eseri gelebilmiştir. Bu eserler kâr, murabba, ağır semâi, yürük semâi formundadır. Meselâ nikriz makamındaki nakış yürük semâi’sinde “konunun hasret ve iştiyakla dolu olması nisbetinde önce hafif ve dokunaklı bir şekilde başlayan güfte gittikçe coşar, sonunda kayalara çarpan dalgaların geriye dönmesi gibi, tekrar eski sükûneti bulur.” Bir başka örnek de dügâh makamında bestelediği murabbasıdır:

“Berg-i gül ey gonca fem sen gibi ter-dâmen midir?”

güfteli eserinin en güzel tarafı, Tab’i’nin dügâh makamının melodik seyir ve hareketine belli şartlara ve kaidelere uygun, fakat başkalarına meselâ, çağdaşı Esad Efendi’nin aynı makamdaki beste’sine göre daha orijinal bir anlayış ve karakter getirmiş olmasındandır.

Sicil-i Osmani’de Sultan III.Mustafa’nın padişahlığı zamanında öldüğü belirtiliyor.

Bir kasidesini fahriyesi:

Devletinde hatt-ı pâke daha mezûnuz biz
Ketebe olmamızı rüşvet ile eyleme zan
Etmedim hatt-ı hasanda ser-i mü tabiat
Olıcak meşk-i kemâkân ile fersûde beden
Yan çizerse n’ola pergâr gibi yanımdan
Düşmene çifte davetim iki top-ı hâven
Yetişir ellerimin tigi ona ben umarım
Eğer alır ise der-bend kemâl-i rehzen
Elde oldukça âsâ şeş kalem inşâ ile
Etmezem havf ger olsa yedi başlı evren
Dedi bir gün bana Eğrikapılı üstâdım
Olmasan âh eğer mâil-i ruhsâr u zakan
Kıldı meydân-ı kitabette hezârın mağlûbb
Nize-i berkeş-i hâme-i hattat-fiken
Açdı bâ-hatt-ı şerif ol gül-i gülzâr-ı hüner
İhtivâ’i nev ile tekke-i şeyhe revzen
Feyz-i kısmetten alıp ben dahi hattın sülüsün
Selef-i nesh edip etdim nice nev-tarh-ı hasen.

Dr. M. Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.