Etiket: Allah

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz: Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!

Bir Zamanlar

(…)

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
Kapkaranlıkken bütün âfâkı insaniyetin,
Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden zulmetin;
Yarmışız edvâr-ı fetretten kalan yeldâları;
Fikr-i ferdâ doğmadan yağdırmışız ferdâları!
Öyle ferdâlar ki: Kaldırmış serâpâ âlemi;
Dîdeler bir câvidânî fecrin olmuş mahremi.
Yirmi beş yıl, yirmi beş bin yıl kadar feyyâz imiş!
Bak ne ânî bir tekâmül! Bak ki: Hâlâ mündehiş

(…)

Nehy-i ma’rûf emri münkerdir gezen meydanda bak!
En metîn ahlâkımız, yâhud, görüp aldırmamak!
Yıktı bin mel’un kalem nâmûsu, bizler uymadık;
“Susmak evlâdır” deyip sustuk… Sanırsın duymadık!
Kustu bin murdar ağız Şer’in bütün ahkâmına;
Âh, bir ses bâri yükselseydi nefret nâmına!

(…)

Göster,Allâh’ım, bu millet kurtulur, tek mu’cize:
Bir “utanmak hissi” ver gâib hazînenden bize!

Bana sor sevgili kâri’, sana ben söyleyeyim,
Ne hüviyette şu karşında duran eş’ârım:
Bir yığın söz ki, samîmiyyeti ancak hüneri;
Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım.
Şiir için “gözyaşı” derler; onu bilmem, yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.


Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:

Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!

İnsanlığın bütün ufukları kapkaranlıkken,

Işık olup fışkırmışız ta karanlığın koynundan;

Yarmışız anarşi dönemlerinden kalma en uzun geceleri;

Yarın fikri doğmadan yağdırmışız yarınları!

Öyle yarınlar ki: Alemi baştan başa kaldırmış;

Gözler daimî sabah aydınlığı nedir yakından tanımış.

Yirmi beş yıl (2), yirmi beş bin yıl kadar bereketli imiş!

Bak ne ânî bir gelişme!

Bak ki tarihler Onun olağanüstü hatırasından hâlâ şaşkınlığa düşmekteler;

O müthiş ilerlemenin benzerini görmemiş, hem görmez insanlık.

Bir taraftan dinimiz, ahlâkımız, irfanımız;

Bir taraftan kılıçla desteklenen adaletimiz, cömertliğimiz;

Yükselip akın akın gelen kavimleri kucaklamış;

Hepsi birliğin coşup giden âhengine dalmış.

İyiliğe yöneltmek imiş müslüman kardeşlerin görevi;

Engellermiş, bir kötülük görse, kardeş kardeşi.

Kimse haksızlığa göz yummayı düşünmezmiş;

Bir kişiye gelen herkesi fertleri sarsarmış.

Şimdi bir bak biz neyiz; bir de düşün ki ne imişiz?

Din de kürkün aynı olmuş: Ters çevirmiş giymişiz. (*)

Bak şimdi ortada görünen, iyiliğe engel olmak, kötülüğe yöneltmek

Yahut da en sağlam ahlâkımız: Görüp de görmezlikten gelmek!

Bin mel’un kalem namusu yıktı, bizler uzak durduk;

“Susmak en iyisidir” deyip sustuk… Sanırsın duymadık!

Kustu yüzlerce pis ağız şeriatın bütün hükümlerine;

Ah, bir ses bari yükselseydi nefret namına!

Altı yüz bin can gider, milyonla iman eksilir;

Kimseler görmez! Gören sersem de Allah’tan bilir!

Sonra, şayet kendinin incinse, hattâ, bir tüyü:

Yer yıkılmış zanneder seyreyleyen gümbürtüyü!

Kırpın aylıktan biraz, yahut geciksin vermeyin;

Ekmek çiğ kalsın, “pilav bitmiş” deyin, göstermeyin,

Fes, külah, kalpak, sarık vermiş bakarsın el ele;

Midelerden fışkırır ta göğe aç bir yaygara!

Ortalık alt üst olurken ses çıkarmazdım, hani,

Öyle bir toplantıda seyret gel de artık sen beni!

Bu millet kurtulur, Allah’ım, göster bir tek mucize:

Göster de bir “utanma duygusu” ver gizli hazinenden bize!

Mehmet Akif ERSOY

helal, haram demez bulduğun yersen Müminlik sözünden feragat eyle.

ZİYARET EYLE
Allah’ın emrine mutîyim dersen
Resul’ün sözüne itaat eyle
Helal, haram demez bulduğun yersen
Müminlik sözünden feragat eyle.

Zahm-ı aşka gelip merhem sarmaya
Ferhat olup bir gün bağrın yarmaya
Kudretin yok ise Beyt’e varmaya
Gönül Beytullah’tır ziyaret eyle.

Kalbini geniş tut sıkma Seyrânî
Rıza-yı Bârî’den çıkma Seyrânî
Gönül Beytullah’tır yıkma Seyrânî
Elinden gelirse imaret eyle.

Söz: Âşık Seyrânî
Beste: Uğur Işılak

Allah sevenlerin gönlüne girmiş, Sır etmiş kendini görmemek için

allah sevenlerin göñüne girmiş gulundan uzakta durmamak içun
allah sevenlerin göñüne girmiş, sır etmiş kendini görmemek içun

nerde ne arıyoñ divane goñül
dinle bir gendiñi anlamak içun
sen bir ruhsun galbin ruhuña bağlı
irade elinde yönelmek içun

tanıyabildin mi sendeki seni
bütün vucuduñu bu nazik teni
allah şahit etmiş ruha bedeni
kimseyi kimseden sormamak içun
kimseyi kimseden sormamak içun (sormamak içun)

saña akıl fikir, bir mantık vermiş
seni gözüñünen dünyayı görmüş
allah sevenlerin göñüne girmiş
gulundan uzakta durmamak içun
gulundan uzakta durmamak içun (durmamak içun)
allah sevenlerin göñüne girmiş
gulundan uzakta durmamak içun (durmamak içun)

sevip sevilmesi gayet datlıdır
garip’im sevgiler farklı farklıdır
bu hak ruhumuzla irtibatlıdır
sır etmiş kendini bilmemek içun
sır etmiş kendini bilmemek içun (bilmemek içun)

o hak ruhumuzla irtibatlıdır
sır etmiş kendini görmemek içun (bilmemek içun)

 

 

Türkçe İtikadi bir lisandır, Türkçe bir İslâm dilidir

Türkçenin bir İslâm dili olduğu şeklindeki iddiamızda gözüpeklik gösteriyoruz. Türkçe, bir kavmin dili değildir; Türkçe İslâm’ın bir dilidir. Ve Allah bize, biz Türklere, İslâm’ın kılıcı olmamızın mükâfatı olarak bu lisanı vermiştir. Bu benim şahsî görüşüm, şu mânâda: Dünyada dil bilimciler var, dil felsefesi yapan insanlar var, falan filan… Onlar hiçbir zaman benim söylediğim şeyi söylemiyorlar. Ben şunu söylüyorum, diyorum ki: Allah her millete layık olduğu bir dil vermiştir. Her millet hangi lisana layıksa o lisanla tekellüm eder. Dolayısıyla Türkler tarih sahnesine İslam’ın kılıcı olarak çıktıkları için Allah da onlara bir itikad dili verdi. Buna verdiğimiz ilk örnek şudur: Biz Türkler “kaza”ya uğrarız. Yani otomobil kazası geçiririz ya da bir yerden düştüğümüzde, “Başımıza bir kaza geldi.” deriz, değil mi? Kaza Arapça bir kelime ve kaderle birlikte kullanılıyor çoğu zaman. Ama Araplar başlarına böyle bir şey geldiğinde böyle söylemiyorlar. Yani biz Türkler hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanan bir kahraman ırktan geldiğimiz için Allah bize kazaya uğramamızın kader olduğunu öğretmiştir. Biz Türkler “kaza oldu” deriz. Yani Almanlar bunun için “unfall” derler, istenmeyen vaka anlamında. İngilizler buna “accident” der. Yani aslî olmayan bir şey oldu, arızî bir şey oldu, arıza oldu der ama biz, “kaza oldu” deriz. Bu sadece burada olup biten bir şey değil; bizim Türkçe konuştuğumuz her şey itikadımızla alâkalıdır. Biz Arapça olmayan, Farsça olmayan şeyleri de dinimize uygun olarak telaffuz ederiz. Yani biz din düşüncesi olmadan hiçbir şey söylemeyiz. Biz, kötü söze “küfür” deriz, “O bana küfretti.” Yani bana sövmekle –kendisini imandan uzak bir duruma soktuğu gibi-beni de imandan uzak bir pozisyonla itham etmiş ve itikadıma zarar vermek suretiyle küfretmiştir.

türkçe islamın kılıcı

İsmet ÖZEL

İsmet Özel – Mânâsızlık hoşumuza gidiyor.

7 Aralık İsmet Özel Köşe Yazısı

Başını örten kız dünyayı izah etmek için mi, yoksa dünyayı değiştirmek için mi felsefe bilecek? Ne biri, ne öteki. Başını örten kızın felsefe bilişi bir işe yarayacaksa onun şahsi mensubiyeti ve mensubiyetin aidiyete dönüşüp dönüşmediği hususunun tetkikine yarayacak. Bana ne mensubiyetten, aidiyetten diyen kızın başını örtmesi bir fenalıktır. Bu kızdan beklenecek şey hayatımızdaki loşluğa bekçilik yapmasıdır.

şair ismet özel
ismet özel

Hayatımızda hem kurtulunması gereken bir loşluk, hem de doldurulması gereken bir boşluk var. İnsan olarak loşluğun ve boşluğun hayatımızda olduğunun farkına yaratılış gayemizin Allah’a kullukta bulunduğunu öğrendiğimiz zaman varıyoruz. Allah’a kulluğun yegâne varlık sebebimiz olduğu bize bildirildiğinde sevinçten havalara uçacak bir yapıda değiliz. İlâh veya hayvan değil de insan isek yapımız aklın ve şehvetin nispetsiz harmanını aksettirir. İçimizdeki dürtülerin istikameti ya ilâhlaşmamızı veya hayvanlık şartlarının zevkini çıkarmamızı âmirdir. Boşluğu aklederek doldurabilir, loşluktan işitip itaat ederek kurtulabiliriz. Başını örten kız neyi akledeceği bilgisine, işitilmeğe değer olanın neyi ihata ettiği ferasetine felsefe bilerek kavuşacak. Okumaya devam et “İsmet Özel – Mânâsızlık hoşumuza gidiyor.”