Oswald Spengler’in Der Untergang des Abendlandes (Batı İllerinin Harâbîliği) kitabına, bu kitabın (Batının Çöküşü- Materyalist hümanistlerden, ütopyalardan, “daha iyi bir dünya” taraftarlarından nefret ederdi. Ona göre barış, tek taraflı bir çözüm şeklidir. İnsanın makina karşısındaki tavrını eleştirir. Mühendisler birer “makina papazı” olmamalıdır. Makina dünyaya hakim olduğu sürece her Avrupalı ona hayranlık duyacaktır. Buna karşılık Hintli, Çinli veya doğulu herhangi bir insan ondan içten içe nefret etmektedir. Fakat sanayiye ve zengin olmaya kim karşı çıkabilir?) doğru ve yerinde hükümler ihtiva ettiğine her iki dünya savaşının da mağlubu olarak halen muamele gören Almanya’ya rağmen inanırım. Tıpkı aynı yazarın Hitler’i bir kahramana değil ancak operanın bir soytarısına benzetilebileceğini telmih eden hükmüne yürekten inandığım gibi. Okumaya devam et “İsmet Özel: II. Osman saltanatından itibaren her sahada çektiğimiz acılar yanımıza kâr kaldı.”
Etiket: Avrupa
V. Safevi Şahı
Yüzyıllar süren bölünmelerden sonra İran’ı birleştiren Safevi Hanedanlığı 1500’lü yıllardan itibaren gücünü sağlamlaştırıp tüm İran’ı ve Irak’m bir kısmını ele geçirmiştir.

Kontrol ettikleri bölgelere İslam’ın Şii kolunun yerleşmesinde büyük katkıları olan Safeviler, sınırlan bugüne kadar hemen hemen hiç değişmemiş olan İran Devleti’nin de temelini atmışlardır.
Beşinci ve en başanlı İran şahı olan Şah I. Abbas, tahtta bulunduğu 1588-1629 yıllannda merkezi bir ordu kurarak Osmanlı ve Özbek birliklerini İran’dan sürmüş ve Safevi Hanedanlığına büyük bir güç kazandırmıştır. Aynca başkent İsfahan’ı camiler, hamamlar ve bulvarlarla döşeyerek dünyanın en güzel şehirlerinden birine dönüştürmüştür. İslami ilimler, mimarlık ve sanatsal üretim açısından bir merkez halini alan şehir, Avrupa’ya Türkiye üzerinden ulaşan ve bu nedenle Türk kilimi olarak bilinen meşhur kilimlerin de üretildiği yerdi. Ticari ve diplomatik faaliyetlerin de yoğun bir şekilde gözlendiği Abbas döneminde pek çok Avrupalı elçi ve diplomat İsfahan’a gelirken aynı şekilde İranlı diplomatlar da ekipler halinde Avrupa’yı ziyaret etmekteydiler. Bu ziyaretler Avrupa’da büyük bir merak uyandırmış ve geneline yayılacak olan topuklu ayakkabıların da dahil olduğu bir İran modasını başlatmıştır.
Bir saplantı haline getirdiği öldürülme korkusu yüzünden üç oğlunu, babasını ve kardeşini ya kör eden, ya hapse atan ya da infaz eden Abbas, 1629’da geriye hiçbir vâris
bırakmadan ölmüştür. Bunun üzerine uzun süren bir gerileme devrine giren Safevi Hanedanlığı sonunda 1722’de Afganlar ve 1736’da da Nadir Şah tarafından işgal edilmiştir.
Hazar geçişli Orta Koridor nedir? nerededir? Orta Koridor Haritası
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, “The Ever Given” adlı geminin, Süveyş Kanalı’nda karaya oturması sonrasında ticaretin durma noktasına gelmesini değerlendirirken, “Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleştirilen Uzakdoğu-Avrupa taşımacılığına doğu-batı ekseninde alternatif olabilecek en uygun rota, ülkemizden başlayan, Kafkaslar bölgesine, buradan da Hazar Denizi’ni aşarak Türkmenistan ve Kazakistan’ı takiben Orta Asya ve Çin’e ulaşan Hazar geçişli Orta Koridor’dur.” ifadesini kullandı.

Avrupa Siyasi Haritası
Dünya Sistemi’nin Türkiye’deki atama politikası
GÜÇLÜ BİR HAYIR KAMPANYASINA HAYIR VEYA BÜYÜK TAŞTA KIRMAK KILICINI VE
BEKLEMEK ÖLDÜRÜLMEĞİ EN DERİN KÖŞESİNE ÇEKİLİP EVİNİN (I)
“The true genius shudders at incompleteness – and usually prefers silence to saying something which is not everything it should be.” – Edgar Allan Poe
Türk milleti nerede? Türk şiirinin olduğu yerde mi? Wo stehen wir heute? Oder wohin gehen wir? Türk dediğin ipi çekilerek mezbaha yolu öğretilen bir mahlûk mu? Modernleşmesinin elindeki en müessir âletini, her safhada medeniyete intibakının vesilesi modernlik siyasetine vaziyet eden parlamenter mekanizmasını elden çıkardıktan sonra geriye ne kalacak? Var mı şiirin bu olan bitenle alâkası? Tanrı Türk’ü korusun diyenler Allah’tan ümitlerini kesmiş haldedir.
“Allah’ın yardımı ne zaman?” Tevrat’ta da zikredilen bu sualin yakınlarına uğramak ömrümün hiçbir safhasında vaki değil. Çocuk yaşımda rahmetinin gazabını aştığını bellediğim Allah mütevekkil kulunun üzerinden meleklerinin kanatlarını bir an bile eksik etmedi. Yeten, irişen, yardım eden Allah idi ve hep bilâ fasıla odur; ama benler ve bizler nankörlük göstermekten geri durmayız. İnsanlık hususiyetlerimiz inhirafa, itizale, azgınlık cezbesine maruz bırakır bizi. Günlük hayatımızı Allah’tan gayrısının korkusu yönlendirir. Bu korkudan kurtulmak için Allah’tan gayrı bir şahit arar, fazladan bir şahidimiz, bir yedek şahidimiz de ağyar olsun isteriz. Benim de insanlığımın, dolayısıyla azmağa temayülümün olması kendimi bir şey sanıp öngörülerde bulunmama yol açtı şimdiye dek. Şimden gerü açılan bu yolun yerini tutacak bir salim yol bulup kestirmecilik, indirgemecilik huyundan vazgeçerek dünyada bulunuyor olmaktan ders almalıyım. Hâlâ, bu yaştan sonra.
SSCB’nin haritadan silinmesi sonrasında siyaset sahasında nelerin vuku bulacağına dair kehanetlerimin hiç biri tutmadı. Önce ABD silahlı kuvvetleri “Körfez’e müdahalede bulunamaz dedim. Fikrimce bir yandan II. Cihan Harbinin mağlupları, diğer yandan harbin sonuçlarına küsmüş Avrupa güçleri böyle bir müdahaleye geçit vermeyecekti. Meğer benim Avrupa’da gücün “g”sinin bile kalmadığını göstermeyen bir cam kürem varmış. Cümle âlem ile beraber gördüm ki, cüretkâr müdahale gerçekleşmekle kalmadı Pentagon güdümündeki modern silah sanayii Orta-Doğu’daki iktidarlarını her gün biraz daha pekiştirerek mutlaklaştırdı.
Tutmayan kehanetlerimin bir diğeri Dünya Sistemi’nin Türkiye’deki atama politikası dâhilindedir. Sistemin ülkemiz içindeki işlerini bilhassa 12 Eylül 1980 sonrasında ilerletme vetiresinde Süleyman Demirel’den ziyade Bedrettin Dalan’ı istifadeli addedeceği görüşümü yazarak dile getirdim. Bu görüş cam küremdeki arızadan bihaber olmamın hasılasıydı. Cam küremin kimin eli kimin cebinde bölümü iyi çalışmıyormuş. Bu bölümdeki arızayı halen giderebilmiş değilim. Bedrettin Dalan yurt dışından Türkiye’ye dönebilmek için kimin, kimlerin, Türkiye üzerinde hak iddia eden hangi çevrelerin torpilinden yararlandığını bilmiyorum.
Dikkatimizi şu iki şey üzerine toplamazsak Türkler olarak başımıza ne geldiğini fark etmemiz imkânsızdır. Birincisi SSCB’nin haritadan silinmesi vakıasıdır. Bunun yanı sıra dikkatimizi Dünya Sistemi’nin Türkiye’deki atama politikasından ayırmamalıyız. Niçin? Türk olmanın imtiyaz kazandırdığını bilip hissetmemiz ancak bu iki şeyin niçin önemli olduğunun şuuruna varma seviyesini tutturabilmemizle mümkündür. “Ben Türk olma imtiyazına talip değilim” diyenler evvel ahir neyin nesi olduklarını seçtikleri pozisyonla göstermiş oluyorlar.
İsmet Özel, 8 Şubat 2017
Türkiye, dünyanın gelişmiş ekonomilerini geride bıraktı
2010’un ilk çeyreğinde yüzde 11,7 oranında büyüyen Türkiye, dünyanın gelişmiş ekonomilerini geride bıraktı. G-20’de Çin’in ardından ikinci sırada yer alan Türkiye, 31 üyeli OECD’de ise en hızlı büyüyen ülke oldu. Uzmanlara göre, bu sonuç krizden güvenle çıkıldığının göstergesi.
Küresel krizin etkilerinin silinmesine az kaldı
Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu: Sanayici artık yeni yatırım yapmak için daha rahat karar verir. Bunun istihdama yansıması ise beş-altı ayı bulur. Artık iş dünyasının geleceğe dair beklentileri eskiye nazaran daha olumlu. Ertelenen yatırımlar bir bir devreye alınmaya başlar. Krizin tüm etkilerinin silinmesi için ise biraz daha vakit var. 2011’in ikinci altı ayında krizin tüm etkileri gitmiş olur ve Türkiye eski haline döner. O zaman yatırımlarda tam gaza basılır. Şimdi yarım gaz gidiliyor.
İstikrarı kaybetmeden büyümeyi kalıcı kılalım
Hyundai Assan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar: Büyümenin önümüzdeki çeyreklerde de sürdürülebilir olacağı düşüncesindeyim. İkinci çeyrekte bunu daha iyileştirecek bir rakam olabilir. Önemli olan istikrarı kaybetmeden bu süreci kalıcı hale getirmek. İstihdama katkısı ise kademe kademe yansır. Bu süreç bazı yeni başlamış yatırımların devreye girmesi anlamına da gelir. Bunun için yatırım ortamını iyileştirici bazı adımların daha atılması gerekiyor.
Yatırımların önü açılır
Anadolu Grubu Başkanı Tuncay Özilhan: Büyüme rakamı çok başarılı. Türkiye, elde ettiği sonuç ile bu çeyrekte dünyada en hızlı büyüyen ülkelerden birisi haline geldi. Bu rakamların elde edileceği daha önceden belliydi. Çünkü geçen yılın son çeyreğinde de pozitif büyüme gerçekleşmişti. Biz de Anadolu Grubu olarak beklentilerimizi yüzde 5 ila yüzde 10 arasında bir rakama göre yapmıştık. Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkelerdeki ekonomik trendin artması ile birlikte yeni yatırımların da önünü açar bu tür gelişmeler.
Büyümeden gelen müjdeli haber istihdama yansıyor
Kayseri Sanayi Odası Başkanı Mustafa Boydak: Güzel bir sonuç, iş dünyası ve piyasalar tarafından beklenen bir gelişmeydi. Ancak 2008’in rakamlarını henüz yakalamış değiliz. Önemli olan istikrarlı bir şekilde büyüme sürecinin devam etmesi. Güzel günlere dönmemiz gerekiyor. Bunun için de yıl sonunda en az yüzde 6’lik bir büyüme öngörmekteyiz. Büyümeden gelen müjdeli haberler istihdama da kısmen yansımaya başladı. Önümüzdeki dönemde etkilerini daha fazla hissedebiliriz.
Bu sonuçlar Merkez’i harekete geçirmez
Saruhan Özel (Denizbank Başekonomisti ve Zaman yazarı): Büyüme rakamı yüzde 15-20 arasındaki beklentimin biraz altında kaldı. Onun dışındaki beklentilerime paralel. Rakamlar Merkez Bankası açısından çok önem taşıyor. Faiz ve enflasyon baskısı (yukarı) yok demektir. 2009 ilk çeyreğine göre nasıl normalleştik diye bakarsak; iç talebin düzeldiğini ama ihracatın çok fazla katkı yapamadığını görüyoruz. Gayet normal, en büyük pazarımız AB gayet kötü durumda. İç talep sayesinde sanayi üretimimiz ve elbette ithalatımız artıyor. Ama yeniden vurgulayayım. İç talepteki artış sadece normalleşme. Merkez Bankası’nı harekete sevk edecek bir dozda değil. Bir önemli etki de stokların artıyor oluşu. Yatırım harcamaları beni memnun ediyor. Özel sektör yeniden makine ve bina yatırımlarına yüklenmeye başlamış. Büyüme beklentimizin altında ama detaylar yine de piyasa dostu. İkinci çeyrek de benzer olacaktır.
Düşük baz etkisinin büyümeye etkisi oldu
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük: Yüzde 11,7’lik büyüme, geçen yılın aynı dönemindeki yüzde 14,5’lik küçülmenin baz etkisi olsa da bu, ekonomide toparlanmaya işaret eden önemli bir orandır. Beklentilerin biraz altında kalsa da büyümenin iki haneli gelmesi moralleri düzeltti. İmalat sanayiindeki, yüzde 20,6’lık katma değer artışı, elde edilen büyümede, sanayinin lokomotif görevini üstlendiğini gösteriyor.
Büyüme sürecine Avrupa’nın etkisi olacak
Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Süleyman Aslan: Piyasaların beklediği bir büyüme rakamı oldu. Bunun etkilerini borsada da görmek mümkün. Türkiye yılın ikinci çeyreğinde ise yüzde 6,5’lik bir büyüme rakamı yakalar. Ancak yıl sonunda büyüme rakamı yüzde 5,5 ile yüzde 6,5 arasında olur. Türkiye ekonomisinde büyüme sürecinde Avrupa’nın etkisi önemli. Bu ülkelerden gelecek haberler diğer çeyreklerdeki büyüme rakamlarına etki eder.
Krizin hasarını yeni pazarlar azalttı
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu: Türkiye ekonomisinin yılın üç ayında büyümede elde ettiği başarı önemli. Zaten Türkiye global krizi en az hasarla atlatan ülkelerden biriydi. Ortadoğu ve komşu ülkelerle geliştirilen ticarî ilişkiler sayesinde ihracatta yeni pazarlar oluştu. Bu da üretimi desteklediği için ekonomik büyümeye katkı sağladı. Türkiye, ekonomisi son derece güçlü bir ülke. Büyümenin diğer çeyreklerde de devam etmesi ekonomiye olumlu katkılar sağlar.
Kaynak: Zaman
Demokratik Açılım’ın başarısı için tüm siyasi partilerin ve toplumun tüm kesimlerinin katılımı ve desteği gerekmektedir
Avrupa Komisyonu ise sözlü soru önergesine verdiği kurumsal yanıtta, Komisyon’un Güneydoğu’daki terörist saldırılar, Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılması ve belediye başkanları dâhil bazı parti üyelerinin gözaltına alınması gibi son gelişmelerden sonra ciddi endişelerini dile getirdiğini belirtti. Komisyonun söz konusu gelişmelerin, Türk hükümeti tarafından 2009 yazında başlatılan demokratik açılımın etkin bir şekilde uygulanabilmesi için doğru koşullar oluşturmadığına inandığı belirtilen yanıtta şöyle denildi:
“Türkiye’nin Güneydoğusu’nun ekonomik, sosyal ve kültürel değişmeye neden olabilecek barışa, demokrasiye ve istikrara ihtiyacı vardır. Demokratik açılım Tüm Türk vatandaşları için yaşam standartları ile demokratik standartların yükseltilmesini hedeflemektedir. Açılım onyıllar boyu süren şiddetten sonra Kürt sorununun diyalog ve Türkiye’nin demokratik kurumları çerçevesinde çözülebileceği umutlarını yükseltmiştir. Bu girişimin başarısı tüm siyasi partilerin ve toplumun tüm kesimlerinin katılım ve desteğini gerektirmektedir.”
Kaynak: Vatan
Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi Hükümetlerarası Anlaşması imzalandı
Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi Hükümetlerarası Anlaşması imzalandı. Başbakan Erdoğan, imza töreninde yaptığı konuşmada, şu mesajları verdi.
Başbakan Erdoğan, imza töreninde yaptığı konuşmada, bugün atılan imzalarla katılımcı ülkeler arasında zaten var olan dostluk ve işbirliğinin daha da artacağını ve birbirlerine daha da yakınlaşacağını söyledi.
Erdoğan, projeyi bir enerji hattından öte ”Asya’dan Avrupa’ya uzanan bir dostluk ve işbirliği platformu” olarak gördüklerini bildirdi. Erdoğan, ”Bu nedenle, projenin bu coğrafyada ülkelerimiz arasındaki dostluğa, haklarımızın refahına ve sonraki nesillerin geleceklerinin güvence altına alınmasında büyük katkılar sağlayacağına tüm kalbimle inanıyorum” diye konuştu.
Türkiye‘nin, bu projeyi başından beri desteklediğini anımsatan Erdoğan, bundan sonra da kararlı bir şekilde desteklemeye devam edeceklerini bildirdi.
Başbakan Erdoğan projenin, Türkiye‘nin ve Avrupa’nın artan enerji ihtiyacının karşılanmasına orta vadede ciddi katkılar sağlayacağını vurgulayarak, şöyle devam etti:
”Bu nedenle, Türkiye olarak fikri temellerini attığımız bu projeye ilk günden itibaren destek verdik. Projenin ilk yıllarında Azeri gazının taşınması öngörülüyordu. Sonraki aşamalarında ise Türkmenistan, Irak, Suriye, Mısır ve sıvılaştırılmış doğalgazın yani tankerlerle taşınması yoluyla da Katar doğalgazının devreye girmesi temennimizdir. Şartlar el verdiğinde İran gazıyla belki Rus gazını da NABUCCO vasıtasıyla Avrupa’ya taşımak mümkün olacaktır.”
Mimar Sinan Ölümü Üzerinden 421 Yıl Geçti
MİMAR SİNAN (1490-1588)
Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul’a getirildi. Zeki, genç ve dinamik olduğu için seçilenler arasındaydı. Sinan, At Meydanı’ndaki saraya verilen çocuklar içinde mimarlığa özendi, vatanın bağlarında ve bahçelerinde su yolları yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin mahir ustaları mahiyetinde han, çeşme ve türbe inşaatında çalıştı. 1514’te Çaldıran, 1517’de Mısır seferlerine katıldı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında yeniçeri oldu ve 1521’de Belgrad, 1522’de Rodos seferinde bulunarak atlı sekban oldu. 1526’da katıldığı Mohaç Meydan Muharebesinden sonra sırası ile acemi oğlanlar yayabaşılığı, kapı yayabaşılığı ve zenberekçibaşılığa yükseldi.
1532’de Alman, 1534’de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte “Haseki” rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi.
Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ın takdirini kazandı. Aynı sene başmimarlığa yükseldi.
Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. İstanbul’da devrin en meşhur mimarları ile Bayezid Camii’nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı.
Bazı Eserleri
Sinan’ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar Halep’de Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi’dir.