Rusya’nın özerk bir cumhuriyeti olan Tataristan’da insanlar, yıllar boyu kültürlerini sorunsuzca yaşayabiliyordu. Fakat Moskova yönetimi geçen yıl Tatarcanın okullarda zorunlu ders olarak verilmesini yasakladı. Tatarlar bu yasağın kültür ve kimliklerini de tehdit etmesinden endişe ediyor. Ancak Rus bir okul müdürü Mosova’ya direniyor. Okulunda Tatarcanın seçmeli ders olarak okunulabilmesinin önünü açan müdür Tatarların kahramanı haline geldi.
Poroşenko imzaladı Kırım Tatarca yasaklandı
Yeni yasa, Ukrayna’da yalnızca Kırım Tatarca değil, tüm ulusal azınlıkların dillerinde eğitim verilmesini yasaklıyor. Böylece Kırım Tatarcanın dışında Rusça, Belarus dili, Macarca, Rumence, Lehçe gibi dillerde de eğitim yapılamayacak.
Ukrayna için en önemli reformlardan birinin eğitim reformu olduğunu belirten Poroşenko, “Çünkü ülkenin geleceğini bu kadar etkileyen başka bir reform yok” dedi.
Son iki haftadır, kadın makyaj ve bakım ürünleri markası Flormar’ın Gebze’deki fabrikasının önünden bu sesler yükseliyor.
Onlarca kadın, sendikalı oldukları ya da fabrikadaki sendika örgütlenmesinin başını çeken ve işten çıkarılan arkadaşlarına alkışla destek verdikleri için işten çıkarıldıklarını veya istifaya zorlandıklarını söylüyor.
Zuhal Aktaş da bu kadınlardan biri.
3,5 senedir Flormar markası için çalışıyor. 17 Mayıs’ta işten çıkarılmış.
Şirketteki adaletsizliklerin sendikalı olmaya zorladığını söylüyor:
“Evde benim iki tane yetim çocuğum var. Onların geleceklerini sağlamak zorundayım. Hem anneyim, hem babayım. Şu anda bu direnişim evlatlarım için.”
Flormar işçileri sendika üyesi olarak anayasal haklarını kullandıklarını söylüyor, işe girdikleri tarihten beri maaşlarının artmamasından yakınıyor.
Çoğu, sendika hakları tanınırsa ve maaşlarına zam yapılırsa işlerine geri dönmek istiyor.
Petrol-İş Sendikası Gebze Şube Başkanı Süleyman Akyüz de eylemcilere destek vermek için fabrikanın önünde.
Ocak ayında fabrikada sendikalaşma sürecinin başlamasından itibaren şirkette sorunların baş gösterdiğini, Çalışma Bakanlığı’ndan işyerinde yetkili sendika olduklarına dair onay almalarının ardından da işten çıkarmaların başladığını anlatıyor:
“5 ay önce başlayan bir örgütlenme çalışması neticesi, bir aylık bir çalışmanın ardından, biz burada yeterli yasal çoğunluğu sağladık. Yasal çoğunluğu sağladıktan sonra da işverenin ilk tepkisi, sendikalı olan ve sendikalı olduklarını duyduğu, gördüğü, inandığı arkadaşları işten çıkarmak oldu. Bu Mart’ın sonunda başladı, Nisan’da da devam etmiştir.”
Bu süreçte 15 kişinin işten çıkarıldığını ekliyor.
Akyüz, ardından tazminatları yatırılmayan bu kişilerin fabrikanın önünde geçen hafta eyleme başladığını, çalışanlar arasından eylem yapan arkadaşlarına alkışla destek veren ya da selam verenlerin de işten çıkarılmaya başlandığını, neticede 15 Mayıs’tan itibaren fabrika önünde düzenli eylemlerin yapıldığını belirtiyor:
“(Flormar) Ramazan’ın birinci gününde sadece arkadaşlarına alkışla destek veren, selam veren 70’e yakın arkadaşı işten çıkarmıştır. Ramazan’ın 1’i itibariyle hemen hemen her gün fabrikadan işçi çıkarmıştır.”
Sendikanın verdiği bilgiye göre, sendikalaşma süreci başladığından beri işten çıkarılan ya da istifaya zorlanan kişilerin sayısı yaklaşık 120.
Flormar: Yasa dışı eylemlerde bulunuyorlar Flormar’ı bünyesinde bulunduran Kosan Kozmetik, BBC Türkçe’nin röportaj talebini reddetti.
Ancak BBC Türkçe’ye yaptığı yazılı açıklamada, sendika ile hukuki süreç devam ederken bazı çalışanlarının “hiçbir yasal dayanak olmaksızın ve çalışma kanununa aykırı biçimde iş durdurma, işyerini işgal etme, üretimi durdurma, iş başında olan çalışanları yasa dışı eyleme teşvik etme ve hatta şiddet kullanma gibi girişimlerde bulunduklarını” söyledi.
Şirketin kamuoyunu bilgilendirme metninde de “Eylemler sırasında kendi çalışma arkadaşlarına saldıran ve onları darp eden” kişiler olduğu, bu olayların “yazılı ve görsel olarak kayıt altına alındığı” belirtiliyor.
Ancak şirket, BBC Türkçe’nin bu kayıtları görme talebini yanıtsız bıraktı.
BBC Türkçe’nin gördüğü, bir işten çıkarma ihtarnamesinde ise “mola saatlerinde ve muhtelif zamanlarda yasa dışı eylem yapan kişilere destek vermeniz, çalışma ortamında huzuru bozmanız, doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunduğunuz tespit edilmiştir” ifadesi yer alıyor.
BBC Türkçe’nin fabrika önündeki eylemi izlediği Çarşamba günü de üç kişi, mola saatlerinde arkadaşlarına alkışla destek verdikleri için yönetim tarafından bir odaya alındıklarını ve kendilerine üretim departmanına geçmedikleri takdirde istifa etmeleri gerektiğinin söylendiğini belirtti.
5 aydır şirkette çalışan Merve Atmaca da bu kişilerden biri.
Sabah saatlerindeki mola sırasında arkadaşlarına destek için alkış tuttuklarını, aynı gün istifaya zorlandıklarını anlatıyor:
“Çağırdılar, çıkış vereceklerini söylediler. Sonra onlara (eylemdeki işçilere) mesai saatleri içinde destek vermemizin suç olduğunu söylediler. ‘Ya üretimde çalışın’ dediler. Başka bir alanda… ‘Ya da istifanızı verin’ dediler. Ben de içeride çalışabileceğim bir bölüm olmadığı için istifa etmeyi tercih ettim. İstifamı verdim, çıktım.”
5 yıldır çalışan Sebahat Zengin benzer bir hikaye anlatıyor:
“Üretim müdürümüz bizimle tek tek konuştu. Bizi çalıştığımız departmanın dışında bir bölüme vermek istedi. Ben ofis elemanıyım, ofiste çalışıyorum. Beni üretimde çalıştırmak istedi. ‘Ya üretimde çalışırsın, ya istifanı verir çıkar gidersin’ diyerek bana bir şekilde baskı yaptı. Beni istifa yazmaya mecbur bıraktı diyebilirim.”
Şirketten yapılan açıklamada ise “Maalesef yasal dayanağı olmayan bu eylemler kamuoyuna çarpıtılarak ve haksız biçimde işten çıkarılma olarak yansıtılmaktadır. Hatta bazı çalışanlarımızın kendi rızaları ile ve yazılı biçimde gerçekleştirdikleri istifalar dahi işten çıkarılma olarak gösterilmeye başlanmıştır” deniyor.
Flormar’ın sloganı: ‘Biz kızlar istersek her şeyi yaparız’
Flormar’da işten çıkarılmalar ya da istifalar sürerken, işçilere destek de büyüyor.
Sendikalar ve sivil toplum kuruluşları da zaman zaman destek amaçlı eylemi ziyaret ediyor.
Hep birlikte halaylar çekiliyor, şarkılar ve türküler söyleniyor.
Flormar işçileri özellikle kadınlardan sosyal medya üzerinden destek görüyor.
Markanın “Biz kızlar istersek her şeyi, ama her şeyi yaparız” sloganı hatırlatılıyor.
Flormar çalışanları da mücadele etmeye kararlı.
11 yıl sonra işten çıkarılan Fatma Atılgan, “Biz haklarımızı istiyoruz. Sonuna kadar da çabalayacağız” diyor.
Haber: BBC Berza Şimşek
bbc.com/turkce/haberler-turkiye-44248357
Erdoğan 24 Nisan 2018 tarihli grup toplantısında iş dünyasına “Bu ülkenin OHAL ile idare edildiği dönemler şimdi bizim OHAL kararlarını uyguladığımız gibi cereyan etmiş dönemler değildi. Fabrikalar sürekli greve giderler çalışamaz hale gelirlerdi. Tüm sanayi kesimine seslenmek istiyorum. Acaba şu anda bu 7. OHAL dahil bir tane fabrikada böyle bir grev söz konusu mu? Böyle bir şey olduğu anda zaten en büyük bizim tutanağımız ne? OHAL. anında müdahalemizi yapıyoruz. OHAL çok ciddi bir çözüm kaynağımız oluyor ve şu süreç içerisinde Türkiye’de sanayi durmamıştır. Yoğun bir şekilde çalışmalara devam etmiştir. Hiçbir zaman da bunları durdurmaları mümkün değildir.” diye konuştu.
Meclis’in devre dışı bırakılması, Anayasa’nın askıya alınması, bütün dünyaya ayar verme üzerine kurulu dış politika, el konulan medya organları, hapse atılan aydınlar, yazarlar, gazeteciler, seçilmişler…
İçeride ve dışarıda sürdürülen büyük bir kavga var.
Kimilerine göre bu tablo ülkenin ölüm sancısı.
Böyle düşünenlerin arasında her ne kadar farklı nedenlerle seslerini çıkaramasalar da kuşkusuz bir kısım AK Partililer de var.
Diğer taraftan bir kesim var ki tüm bu kavgaları, yaşananları güçlü bir Türkiye’nin doğum sancısı olarak görüyor.
Muhalifler susturulunca her şeyin yerli yerine oturacağını sanıyorlar.
Hemen her yazımda bu gidişatın felaket, yıkım, yani çekilen sancının ölüm sancısı olduğuna bir şekilde vurgu yapıyorum.
Müsaade ederseniz bugün, niçin doğum değil, ölüm sancısı olduğunu bir kez daha tane tane anlatmak istiyorum.
Tüm bu kavgalardan, çatışmalardan sonra ortaya güçlü bir Türkiye çıkacağını sanan, düşünen sevgili kardeşim:
Her ülkede farklı düşünen; farklı inançtan, mezhepten, ideolojiden, etnisiteden insanlar yaşıyor.
Gelişmiş toplumlar, bir arada yaşamanın formülünü bulmuşlar. Bu formülü de güçlü bir anayasa ve bağımsız bir yargı ile teminat altına almışlar.
Çünkü herkesin fikriyle katkı sunduğu değil de “bir kimsenin” üstünlük kurmaya çalıştığı ülkelerde kaos, çatışma, insanların enerjisini yok eden kavgalar bitmiyor.
Bitmiyor. Çünkü kimse kimseye boyun eğmez. Kimse kimsenin yaşam tarzını dayatmayla kabul etmez. Bu tür kavgalar ilelebet sürer gider.
İnsanlar baskıyla, o baskının neden olduğu korkuyla belki bir süre sinerler ama teslim olmazlar. Huzursuz olurlar. Tatsız olurlar. Ülkeyle duygusal bağları zayıflar. Öğretmendir, doktordur, mühendistir. Kendini bu ülkede değersiz hissettikleri için verimli çalışmazlar. Üretemezler. Çok güzel hastaneler yaparsın ama içinde canla, başla çalışacak doktor bulamazsın.
Çok güzel okullar yaparsın ama çocuklarını teslim edecek canla başla çalışan öğretmenler bulamazsın.
Üstelik bu kötü senaryo işlerin “iyi gitmesi” sonucu olur.