Akif Beki’nin 11 Mayıs 2010 tarihinde Baykal’ın istifası hakkında yazdığı yazısı

Baykal’ın dublörüydü giden
Baykal’ın artık bir siyasi mevta olduğuna hükmedebilir miyiz?
Gerçekten mi?
İstifa ettiği doğru mu?…
Şaşkınlık, kuşku, şüphe hakimdi ilk tepkilere, fakat anlaşılabilir sebeplerle.
Baykal’dan beklenmeyen bir hamleydi.
‘Tınlamaz, üstüne yatar, pişkinliğe vurur’ görüşü ağırlıktaydı çünkü.
Benim gibi azınlık görüşünü savunanlarsa, direnmesi gerektiğini söylüyordu.
Bu kirli tertibi hazırlayan kötü adamlar, Baykal’ı devirme emeline nail olmamalıydı.
En azından, müstehcen bir sonla bitmemeliydi Baykal’ın siyasi kariyeri.
Kahreden ebedi bir utanca mahkum edilmemeliydi.
Aksine, bu fenalığı ona yapanlardı yüzü kızarması gerekenler.
Siyaset anlayışına muhalif olsam da, onursuz bir ayrılığa zorlanmasına razı değildi gönlüm.
Sonuçta, Baykal istifa yolunu seçti, ama kimse inanmadı.
Dünkü istifa çıkışıyla Baykal, bir anda Saddam Hüseyin fenomenine dönüştü.
***
Hatırlarsanız, ‘Saddam ölmedi, yaşıyor’ efsanesi, bir süre iş görmüştü.
Devrik Baas’çılar, direnişi ayakta tutmak için uydurmuştu bunu.
İdamından sonra bile,
Irak üzerinde hayaletini dolaştırmaya devam etmişlerdi Saddam’ın.
Yaydıkları söylentiye bakılırsa, Tikrit’teki köstebek yuvasında yakalanan da, yargılanıp asılan da dublörüydü.
Gerçek Saddam, gizli bir karargahta savaşmakla meşguldü hâlâ.
Muhalifleri, o öldükten sonra dahi rahatlayamadı korku belasına.
‘İstibdad rejimi, ya hortlayıp geri dönerse’ korkusuydu bu.
Peki, ya dublörü gitti, ama kendisi kaldıysa Baykal’ın?…
***
Temelli mi gitti, geri dönüşü olmayan bir gidiş miydi bu?
Yoksa, önümüzdeki kurultayda tekrar hortlayacak mıydı siyasi ölüsü?
Makûl şüphe için yeterince delile sahibiz.
İstifanın mürekkebi kurumadan, Mustafa Özyürek bunun kısa süreli bir ayrılık olduğunu açıkladı.
Bir tür geçici istifa, belki istirahat demek daha doğru…
Siyaseten bir onur intiharına kalkışmadı yani Baykal.
‘Siyasi mevta’ diyemeyiz henüz, öyleyse.
Detayları bir yana, demek ki oyun yaptılar.
Oturup yol haritasını planladılar ve geri gelmek üzere gitti.
O vakte kadar da, değişim ve yenileşme adına mücadele veren parti içi muhalifleri, Baykal’ın gölgesinde suskun bekleyecek.
‘Her an makamına rücu edebilir’ diye, hayaleti gezdirilecek CHP’nin üzerinde.
Başka bahara kalacak, iç hesaplaşma için gün sayanların umutları.
Gürsel Tekin, Kemal Kılıçdaroğlu gibi namzet isimler bu yüzden biat tazelemedi mi dün?
Baykal’ın istifayla açtığı kurultay kapısını kendilerine kapatmadılar mı hemen?
***
Baykal’ın istifası böyle bir oyunsa eğer, getirisini şöyle özetleyebiliriz;
Hem artan istifa baskılarının önünü kesmiş, hem özel hayatını sorgulayanlara rest çekmiş, hem de muhtemel bir iç ayaklanmayı bastırmış olacak.
Ayrıyeten devreye soktuğu ormancı taktiği de yanına kar kalacak.
Gider ayak tutuşturduğu alevlere bakın; siyaseti ateşe verdi.
Siyasi komplo suçunu hükümetin üstüne atıp, yangını başka bir yangınla söndürmeyi denedi.
Hatta, o mahrem görüntülerini tamamen yutması için daha büyük bir yangın çıkardı.
Bir rezaleti örtmek için, daha büyük bir rezalete yol açtı.
Kendisi hakkında imal edildiğini söylediği aşağılık komploya, daha feci bir komployla karşılık verdi.
***
CHP’yi yeniden şekillendirmeyi amaçlayan bir iktidar komplosu…
İnandırıcı mı?
Bu hesap tutar mı, Baykal aradan sıyrılmayı başarır mı?
Bence, ters teper.
Çünkü, sahnede oynayan hep dublör, aslı değil ki Baykal’ın.
Kaynak