(ﺫﻛﺎﻭﺕ) i. (Arapça: ẕekā’dan ẕekāvet) [Türkçe’de türetilmiştir] Çabuk anlama ve kavrama yeteneği, zekâ:
Elhâsıl, hüsn-i ahlâkça ve akl ü zekâvetçe cümle nâsa fâik ve her türlü medh ü senâya lâyık idi (Cevdet Paşa).
Zekâvetlerini ispat edecek sûrette sözler söylüyorlardı (Hüseyin C. Yalçın).
Kendini çok zekî sananlar böyle oluyor. Senin kafatasının içinde zekâvet daha ağır basıyor, ama bâzan da miktârı az olan belâhet zeytinyağı gibi üst tabakaya çıkıyor (Refik H. Karay).
● Zekâvet-mend (ﺫﻛﺎﻭﺗﻤﻨﺪ) tür. sıf. (Farsça -mend ekiyle) Çabuk anlayan, zeki (kimse).
● Zekâvet-mendâne (ﺫﻛﺎﻭﺗﻤﻨﺪﺍﻧﻪ) tür. sıf. ve zf. (Farsça -mend ve -āne ekleriyle) Zeki kimseye yakışır tarzda.