Etiket: bülbül

neşet ertaş – nedir bu başımda bu sevda nedir?

nedir bu başımda bu sevda nedir (oy)
yandım ataşıña ben gaç senedir
sevdiğim derdime derman sendedir (oy)
derdimin dermanını ver de öyle git

goñül mecnun olmuş çölde geziyor
talih galem olmuş gara yazıyor (oy)
gün geçtikçe yārelerim azıyor
mevlâyı seversen sor da öyle git

eyüp gibi yārelerim azıyor
mevlâyı seversen sor da öyle git

bülbül gibi ahım kaldı güllerde
baykuş gibi öttüm viran yellerde
bir garibim kaldım gurbet ellerde
perişan halimi sor da öyle git

ñ

Sevda illetinden açma söz bana, O illet bana bir nar idi gitti

Kerem kıl ey saki verme yüz bana
Gönül o yüzlerden farıdı gitti
Sevda illetinden açma söz bana
O illet bana bir nar idi gitti
Evvelden gül gibi olurdum handan
Şimdi bülbül gibi kalmışım giryan
Ya nice ağlayıp etmeyim efgan
Yarim sadakatli yar idi gitti
Yarin cemaline muvafık ismi
Hüsnüne düşmüştür mutabık ismi
Ne zaman okunsa bir âşık ismi
Derler ki bir Emrah var idi gitti

Söz: Erzurumlu Emrah
Beste: Uğur Işılak

farımak (Ar. fāriġ “bir şeyden vazgeçen kimse” ve karı-mak “yaşlanmak” fiilinin karışmasıyle ortaya çıkmış olabilir(-den) E. T. Türk. ve halk ağzı. 
1. Bezmek, bıkmak, usanmak, vazgeçmek: Gönül farımadı güzel sevmeden / Ak göğsün bendi de gümüş düğmeden (Karacaoğlan). Yolum yokuşa dayandı / Farıdı gönlüm farıdı (Âşık Veysel). 
2. (–) Yıpranmak, ihtiyarlamak, eskimek: Cism içinde can imişsin bir zaman / Vaktin geçmiş farımışsın sevdiğim (Erzurumlu Emrah).

muvâfık(ﻣﻮﺍﻓﻖ (Ar. muvāfaḳa“uygun olmak”tan muvāfiḳ
1. Uygun, münâsip: En muvâfık hareket bu idi (Hüseyin R. Gürpınar). Necip hemşîreme pek muvâfık, fakat hemşîrem Necib’e hiç lâyık değildir (Mehmet Rauf). 
2. i. Aynı tarafı destekleyen, aynı görüşü paylaşan, birbirine muhâlif olmayan kimselerden her biri: “Muvâfık, muhâlif hepsi salonda idi.” 
ѻ Muvâfık bulmak (görmek)Uygun görmek: İşi yine doğrudan doğruya Talat Hanım’a açmayı muvâfık buldu (Hüseyin R. Gürpınar). Muvâfık gelmek: Uygun, elverişli görünmek. Muvâfık olmak (düşmek): Uygun olmak:Bu hâle hükm-i tabîat demek muvâfık olur (Abdülhak Hâmit). Bu hareketi îcâb-ı sadâkate muvâfık düşmüyordu (Hüseyin R. Gürpınar).

mutâbık(ﻣﻄﺎﺑﻖ (Ar. ṭabḳ “uygun gelmek, rast gelmek”ten muṭābiḳ
1. Herhangi bir konuda karşılıklı olarak anlaşmaya varan, anlaşan, birbiriyle uzlaşan. 
2. Uygun, münâsip, muvâfık: Bu vâkıa mutâbık-ı hakîkat olmaktan uzak bir dalâlettir (Kâtip Çelebi’den Seç.).Benim cihandaki hâlim buna mutâbıktır (Abdülhak Hâmit). 
ѻ Mutâbık kalmak: Karşılıklı olarak anlaşmak, uzlaşmak, uyuşmak: Üçü de bu karârın üzerinde mutâbık kaldı(Aka Gündüz). Eğer denildiği gibi dâvâ fikir suçu dâvâsı ise bunun üzerinde mutâbık kalmak lâzımdır (Burhan Felek). Mutâbık olmak: Anlaşmak, uymak.

 

sor güle bülbül ne çeker hârın elinden / bir dahi gül koklamayım yârin elinden

 

Belma Hanım
Makamı : Bestenigâr
Usûlü : Curcuna
Bestekâr: Hammâmîzade İsmail Dede Efendi
Güftekâr: Hammâmîzade İsmail Dede Efendi

Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum
Aklımı yağmaya verip, fikrimi şaştım
Mecnûn’a şimdi eş olup dağlara düştüm
Sor güle bülbül ne çeker hârın elinden
Bir dahi gül koklamayım yârin elinden

bulbul

 

her dem ey zalım felek sineme dokunma benim / taş mı sandın yüreğim kal’a mı bedenim

DSC_0389

(her dem ey) her dem ey zalım felek sineme dokunma benim
(ah her dem ey) ah her dem ey zalım felek sineme dokunma benim
(taş mı sandın) taş mı sandın yüreğim kal’a mı bedenim
her dem ey zalım felek sineme dokunma benim
taş mı sandın yüreğim kal’a mı bedenim
ah aman ah aman aman aman aman aman aman aman zalım bir zaman
ah gider o yara habar ah gider o yara habar
yar da yanar bir zaman ah aman aman aman aman aman
(tenha gecelerde) tenha gecelerde beni eylesin teselli
tenha gecelerde beni eyler mi teselli
(baykuş sesini) baykuş sesini bülbül-ü şeydaya değişmem
tenha gecelerde beni eyler mi teselli
baykuş sesini bülbül-ü şeydaya değişmem