
Büyük Birlik Partisi (BBP) MKYK Üyesi Yavuz Ağıralioğlu, yapılacak genel kurulda, genel başkanlığa aday olduğunu açıkladı.
siyaset, düşünce, eğitim ve televizyon dizileri gibi çok çeşitli yazıların olduğu sıradışı bir sayfa.
Etiket: Büyük Birlik Partisi
”(Gülerek yaktın/donarak öldün) yazılı bir pankartı da taşıyarak aslında o gün olayları çıkartan zihniyetle bugün bu pankart tahrikkarlığını yapanların birbirinden hiç de farklı olmadıklarını ortaya koymuşlardır.
2 Temmuz olayları karşısında Merhum Genel Başkanımız Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun asil tutumu, olaylarda partimizin o tarihteki il binamızın arka tarafından 33 kişinin canının kurtarılması yönündeki gayret ve direktifleri açıkça biliniyor. Yeter artık çekin kirli ellerinizi bu şehrin üzerinden. Yeter artık hain emellerinize Sivasımızı alet etmekten vazgeçin.”
”Susuyorsak, sabrediyorsak, tahammül ediyorsak bu acizliğimizden değil alicenaplığımızdandır” diyen Haral, şu ifadeleri kullandı:
”Hak ettiğiniz sıfatları göz önüne aldığımızda sizi kesinlikle dikkate almamamız gerekse de Sivas üzerinde oynanan oyunları çığırından çıkartacak boyutlara getirme gayretlerine de müsaade etmeyeceğimiz bilinmelidir. Alevisi, Sünnisiyle hiçbir ayrım ve farklılık duymadan bütün kutsal değerlerimizle, vatanımız, bayrağımız, Kur’anımız, Cumhuriyetimiz ve demokrasimiz için el ele, gönül gönüle bir sevgi yumağı oluşturduğumuzu Peygamber Efendimiz, Hz. Ali’miz, Mustafa Kemal’imiz, Aşık Veysel’imiz ortak paydalarımızla bir ve beraber olarak ebediyen dostluğumuz ve kardeşliğimizin temel unsurları olduğunun da bilinci ve inancı içinde her türlü provokasyonlara karşı bir ve beraber duracağımızı da bir kere daha dosta düşmana karşı yeniden ilan ediyoruz.”
Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Sekreteri Mustafa Destici, ”Sivas olaylarında 35 kişiyi kurtardığımız için suçlanıyoruz”dedi.
BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili olarak Alman uzmanların hazırladığı kaza kırım ön raporunun ”fazla bir şey ortaya koymadığını” ifade ederek, ”Ama helikoptere sabotaj olmadığını görmemiz mümkün. Sabotaj ihtimali yok gibi bir şey” dedi.
Topçu, parti genel merkezinde, genel başkan yardımcıları Ahmet Şanverdi, Üzeyir Tunç, Mustafa Destici ve Hakkı Öznur ile düzenlediği basın toplantısında, Alman uzmanlara yaptırılan ”kaza kırım raporu”nu açıkladı.
Kazanın olduğu 25 Marttan itibaren bir ekiple olay üzerinde çalıştıklarını ifade eden Topçu, kaza ile ilgili incelemeye ”sivil bir el değsin diye parti olarak konusunda uzman Alman ekibi Türkiye’ye davet ettiklerini” söyledi.
Alman uzmanların olay yerinde yaptıkları ilk incelemenin ardından bir ön rapor hazırladığını, ancak kesin raporun birkaç hafta içinde çıkacağını bildiren Topçu, ”Helikoptere sabotaj olmadığını görmemiz mümkün. Sabotaj ihtimali yok gibi bir şey” diye konuştu.
Kaynak:HABER7
Muhsin Başkan’ın, muhatabına hitap şekli buydu. Koyu bir Orta Anadolu vurgusuyla ve sıcak bir ses tonuyla karşısındaki ile muhabbete “gardaş…” diye başlardı. Duygu ortaklığını bu kelime ile yakalar ve sık sık tekrarlayarak sürdürürdü. “Duygudaşlık”… “Fikirdaşlık” değil. Galiba fikrin pek önemi de yoktu.
Muhsin Yazıcıoğlu’nu kavga esnasında tanımıştım. Kavga sona erdikten, fikirler darmadağın olduktan sonra da devam eden yakınlığımızı bu duygu ortaklığına bağlardım. 70’li yıllarda girdiğimiz kavga üzerine uzun yıllar düşündüm. Sosyal bilimlere aç bir kurt gibi dalmamın arkasında, yaşadıklarımıza anlam verme çabası vardı. Düşünce sembollerle gelişiyor. Muhsin Başkan da elverişli bir semboldü.
Bir hanımın yanında başını yerden kaldıramayan Anadolu delikanlısının, sabit gözlerle bir yere bakması lâzımdı. Cemiyet içinde konuşurken ellerini koyacak yer bulamayanların tutacakları bir şeyler lâzımdı. Sabit gözlerle ideolojilerin ütopyalarına dalmışken, güzel bir çift göze çaktırmadan bakarak bir şeyler söylemek mümkündü. Size fazla gelen, koyacak bir yer bulamadığınız ellerinize önce bir sopayı sonra da 7.65 mm çapında bir silahı aldığınızda sosyofobiniz de kayboluyordu. Neden kavga ettik, sorusuna bugün verdiğim cevap bu. Bir nedeni yoktu. Paylaşamadığımız bir şey yoktu. Sadece kavga etmemiz gerekiyordu. Bahaneler çoktu. Sebepler değil, kavganın kendisi önemliydi. Sesimizi kimse duymuyordu. Gerçi pek konuşmayı da beceremiyorduk. Konuşmak yerine dövüşmeyi tercih ettik.
Muhsin Başkan’ın “gardaş” hitabı, size benzeyenlerle sırt sırta vererek üzerinize düşmanca gelen her şeye karşı direnme çağrısıydı. Düşmanca olan sol ideolojiler değil, şehirlerin soğuk yüzüydü. Batı Anadolu’dan, Trakya’dan gelen ve dağarcığında “gardaş” kelimesi bulunmayan arkadaşlarımızın da, kestirmeden bu frekansa geçmesi, bu kelimedeki duygudaşlık yükünün eseriydi.
Önceki gün yazdığım yazıya, 70’li yılları bizim tam karşı kutbumuzda yaşayanlardan tepkiler geldi. Hürriyet gazetesinin, dün itibarıyla değişen ve Muhsin Yazıcıoğlu’na düşmanlık yayan yayınını da, aynı çevrenin eseri olarak gördüm. Haksızlık ediyorlar. Yazdıklarım için “Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte solcuları nasıl dövdüğünü anlatıyor.” diyorlar. Ben kimseyi dövmedim, ama epeyce dayak yedim. Ama biz solcuları öldürdük. Tıpkı solcuların da bizi öldürdüğü gibi. O yıllarda bu kavgada çoğu genç tam 5 bin insan hayatını kaybetti. Geride kalan acıları ve istikbali kararanları da unutamayız. Kavgayı bizler çıkartmadık. “Bizler” derken solu da kastediyorum. Ama kendimizi bir “gardaş” kavgası içinde bulduk. Artık hepsi geride kaldı. Bugüne intikal eden sadece Ergenekon çetesi var. Benim Ergenekon’a duyduğum öfkenin arkasında da bu 5 bin kişinin hayatı duruyor.
Hrant Dink cinayeti üzerine Muhsin Başkan ile Zaman’da yayımlanan bir röportaj yapmıştım. Amacım, provokasyonları önlemek için ondan mesajlar almaktı. Ona Hrant’tan bahsetmiş, tam bir Anadolu delikanlısı olduğunu anlatmıştım. Karşılaşmış olsalardı mutlaka “gardaş” diye hitap ederdi. Dink’in arkasından yazdığı şiiri okumuştu. Şu satırları unutmadım: “Kan sızıyor Fırat’ın delinmiş tabanından toprağıma/Bağrımdaki bütün Mehmetler ağlıyor/Oğlunun adını Fatih koyan bütün Ermenilerle birlikte.”
Önceki ay, “Son ülkücü” ile birlikte, Karşıyaka Mezarlığı’nda ülkücülerin mezarlarıyla birlikte Deniz Gezmiş’in, Mahir Çayan’ın mezarlarını da saygı içinde ziyaret etmiştik. Bugün, Muhsin Yazıcıoğlu’nun hatırasına, eski solcuların da saygı göstermesini bekleyecek kadar kendime ve o nesle güveniyorum.
Muhsin Başkan’ı sevenlere Türkiye’den kaçarak hayatını Meksika’da sürdüren bir sosyalistten aldığım mektuptaki şu “gardaş”ça satırları aktarıyorum: “Liderinizin, ideolojik olarak hemen hiçbir şey paylaşmadığım Sayın Yazıcıoğlu’nun üzüntü verici şekilde yitirilmiş olmasına içtenlikle üzülen bir sosyalistten duygudaşça bir gönderi almak belki kederinizi bir nebze olsun azaltır düşünce ve umuduyla yazıyorum bu sözcükleri. Akıllarını ve vicdanlarını ideolojinin körleştirici kuyularında yitirmemiş olanlar, tutarlığından, ilkelerinden, yiğitlikten ödün vermeyen insanların varlığını yadsımazlar -böylesi erdemlere sahip olan insan düşünce bazında kendilerinden çok çok uzak da olsa. Sayın Yazıcıoğlu tutarlı, ilkeli, yiğit bir insandı, buna kuşkum yok, üzüntüm bundan, üzüntüm içten.”
Kaynak:HABER7
Yazıcıoğlu’nun en büyük hayallerinden biri, dava arkadaşlarıyla birlikte ”Bozkurt çiftliği” adını verdiği çiftlikte yaşamaktı. Yıllar önce hayali kurulan bu çiftlik gerçeğe dönüşemedi
Yıllar önce arkadaşlarıyla birlikte yola çıkan Yazıcıoğlu, hangi üniversiteyi okuyacağını arkadaşlarıyla arasında çektiği kura ile belirlemişti. Her biri farklı bölümlerde okuyacak ve ilerde ”Bozkurt” adını verdikleri çiftlikte aileleriyle birlikte yaşayacaklardı.
Kurada veterinerlik bölümünü çeken Yazıcıoğlu, Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ni okudu. Dava arkadaşları ise farklı bölümlerden mezun oldu. Her biri farklı branşlara sahip Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının yolları zaman içinde pek çok yerde kesişti, ancak Bozkurt çiftliğinde bir araya gelmek nasip olmadı.
Kaynak:HABER7
Üşüyorum
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum…
Muhsin YAZICIOĞLU
Muhsin Yazıcıoğlu’nun oy kullanacağı sandığa gül ve karanfil bırakıldı
Muhsin Yazıcıoğlu’nun oy kullanacağı sandığa gül ve karanfil bırakıldı.
Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Kahramanmaraş mitingi sonrasında helikopter kazası geçirerek hayatını kaybetmiş olmasaydı bu sandıkta oy kullanacaktı.
Yazıcıoğlu’nun seç kütüğündeki isiminin yanında eşi, kızı ve yeğenlerinin isimleride bulunuyor.
Aynı sandıkta oy kullanan Sivaslılar ise üzüntü içerisinde oy kullandı
Kaynak:HABER7
YSK’nın hangi partilerin mahalli idareler seçimlerine katılabileceklerine ilişkin kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.YSK yaptığı incelemede, Barış ve Demokrasi Partisi ile Halkın Yükselişi Partisi’nin de 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak mahalli idareler seçimlerine katılabileceklerini tespit etti.
Kurul, Türkiye Müdafaa-i Hukuk Partisi, Bağımsız Cumhuriyet Partisi ve Yurt Partisi’nin itirazlarını ise mahalli idareler seçimlerine katılabilme koşullarını taşımadıkları gerekçesiyle reddetti.
Buna göre seçime şu siyasi partiler katılacak:
”Adalet ve Kalkınma Partisi, Anavatan Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Demokratik Sol Parti, Demokratik Toplum Partisi, Emek Partisi, Genç Parti, Hak ve Özgürlükler Partisi, İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti, Millet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Saadet Partisi, Sosyaldemokrat Halk Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Barış ve Demokrasi Partisi, Halkın Yükselişi Partisi.”