Etiket: darbe

erdoğan: adil öksüzü almak için almanya’ya nota verdik

türkiye cumhurbaşkanı erdoğan istanbul’da kıldığı cuma namazı sonrasında gündemle ilgili açıklamalarda bulundu. önce almanya ile türkiye arasındaki yaşanan ve son günlerde pik yapan gerilimi değerlendirdi. eylül 2017’de almanya’nın yapacağı genel seçimlerde türk düşmanlarına oy vermeyin diye çağrı yaptı. sonra 15 temmuz darbe girişimindeki aktif rolü olan fetö elebaşlarından olan ve önce bazı konsolosluklarda saklanıldığı bilinen ve ardından yurtdışına kaçırılan adil öksüz’ün almanya’da olduğu öğrenildiğinden nota verildiğini söyledi. açıklamasını kendi cümleleriyle paylaşıyoruz;

“Biz şu anda üzerimize düşen diplomatik görevi yapıyoruz. Biz notamızı verdik ve Almanya’dan bu konuda gerekli adımı atmasını istiyoruz. Almanya, kendi vatandaşlarını bizden isterken nasıl bir farklı tutum içine giriyorsa, biz de şu anda orada bulunan bu teröristleri kendilerinden istiyoruz. Onlar üstelik suçluyu istiyor, biz teröristi istiyoruz. Daha önce de söyledim, 4 bin 500 terörist dosyasını Sayın Merkel’in kendisine verdim. Bunlardan bize herhangi olumlu bir dönüş olmadı. Hala bekliyoruz. Şu anda onların burada 3-5 tane diyelim ki tutuklusu var, onları sürekli bizden istiyorlar. Onları bizden isterken, kusura bakmasınlar, onların yargısı varsa, bizim de yargımız var. Yargımız, bu konuda kararı verir, kararı verdikten sonra da gereği neyse onu yaparız.”

neden yeni anayasa?

darbe anayasasını ortadan kaldıracak yeni bir anayasa
yeni anayasa

Yöntem sorunu ile ilgili tartışmalara geçmeden  yeni bir Anayasaya neden ihtiyaç duyulduğunu tekrar hatırlamak yerinde olacaktır.

Aslında yeni bir Anayasanın gerekliliği konusunda uzunca bir süredir toplumda genel bir fikir birliği oluşmuştu. Her ne kadar, 1982 Anayasasının 17 defa değiştiği ve neredeyse yarısının yenilendiği vurgulanarak yeni bir Anayasaya ihtiyaç olmadığı yolunda görüşler olsa da bu tür düşünceler toplumda ve siyasette karşılık bulmamıştır. Yeni bir Anayasanın birkaç sebeple gerekli olduğunu söyleyebiliriz.

1982 darbe anayasası
1982 darbesi

Öncelikle, mevcut Anayasanın üzerinde hala 12 Eylül Darbesinin gölgesi bulunmaktadır. Bu otoriter ve antidemokratik gölgeden ve etkiden kurtulmak ancak yeni bir Anayasa ile mümkündür. Bununla bağlantılı olarak ve yapılan değişikliklerden sonra mevcut Anayasada ciddi tutarsızlıklar ve uyumsuzluklar olduğunu görmekteyiz. Bazı hükümler 12 Eylül rejiminin otoriter izlerini taşırken bazı hükümler ise 2000’li yılların Avrupa Birliği uyum sürecinin özgürlükçü etkilerini yansıtmaktadır. Yani Anayasanın bütününe hâkim olan ortak bir ruhtan bahsetmek güçtür.

İkincisi, Anayasa çok defa değişikliğe uğramış olsa da, hala yenilenmesi ve değiştirilmesi gereken maddeler içermektedir. Çünkü yapılan değişikliklerin hiç etkilemediği maddeler olduğu gibi, bazı değişiklikler vesayetçi sistemin sınırları dâhilinde yapılabilmiştir. Bunlar Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmaları sırasında açıkça ortaya çıkmıştır. Okumaya devam et “neden yeni anayasa?”

Otoriterleşmeye karşı, demokratik bir anayasa

Humbolt Üniversitesi‘nden siyaset bilimi uzmanı Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff, Türkiye‘deki mevcut anayasanın askeri darbe döneminden kaldığını ve otoriter özellikler taşıdığını belirterek, Recep Tayyip Erdoğan da dâhil bunun zaman zaman yürütme erki tarafından kullanıldığını ifade ediyor. Bu sebeple Steinsdorff, ister parlamenter ister başkanlık sistemi olsun otoriterleşmeye karşı en iyi çözümün demokratik, güçlü bir anayasadan geçtiğini söylüyor.

siyaset bilimi uzmanı
Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff

Yeni anayasa yapıldığı takdirde, sistemde kuvvetler ayrılığı dengesi varsa bana göre başkanın oynayacağı rol de bir problem teşkil etmeyecektir. Dünyada, demokratik şekilde işleyen çok sayıda başkanlık sistemi mevcuttur. Yani rollerin dağılımından çok, paketin bütünü önemlidir ” şeklinde konuşan Profesör sözlerini şöyle sürdürüyor: ” Eğer anayasal kurumlar karşılıklı kontrol ve denge mekanizmasını işletebilirse, parlamento yeterince güçlü olursa o zaman başkHumbolt Üniversitesi

an da dengede ve güçlü olur. Ancak yaptığı açıklamalara bakarsak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan işin bu kısmıyla o kadar ilgilenmiyor. Mizahi bir deyişle, neticede hangi anayasa olursa olsun dikkate almak istemediğinden onun için pek bir şey fark etmiyor.”

Humboldt-Universität Zu Berlin
Humboldt State University

12 eylül referandumu

Başbakan Erdoğan: “Benim milletim sizin (CHP-MHP) nerede olduğunuzu biliyor. Abdullah Öcalan’ın idamının nasıl önlendiğini nasıl ertelendiğini çok iyi biliyor. Onun için CHP’ye oy veren kardeşlerimize de söylüyorum. Elinizi vicdanınıza koyunuz, darbe anayasasını ayaklarımızın altına alalım. Milletin anayasasına ‘evet’ diyelim. Kim hangi kötülemeyi yaparsa yapsın bunlar hiç anayasanın içeriğini konuşmuyor ve hep başka şeyler konuşuyorlar. Çünkü darbe anayasasını savunacak imkanları yok. Kürsüye çıkıp anayasa ile ilgili metni konuşmadılar. Şimdi hangi yüzle milletimin karşısına çıkmasa da siz sandığa gidin ‘hayır’ deyin diyor. Ne demek bu millet enayi mi. ‘Evet’ diyerek patlatacağız bu sandığı”

Genelkurmay açıklaması

Taraf Gazetesi Yazarı Ahmet Altan’ın Genelkurmay açıklaması isimli köşe yazısı.

Bizim ordu, gerçek bir ordu olsaydı, zaten bugün bu ülkede savaş yaşanmazdı.

Ordu, siyasete müdahale etmez, Kürt meselesinin demokrasi içinde çözümünü engellemez, işleri çığrından çıkartmazdı.

Darbe yapıp Diyarbakır Cezaevi’ni Kürtler için bir cehenneme çevirmezdi.

Kendi içlerinde “illegal” yapılar oluşturup insanları sokaklarda öldürmezdi.

Barış ihtimali belirdiğinde “33 asker” faciasını yaşatmaz, insanları kışkırtmazdı.

Ordu ordu olsaydı, mesele kendi doğal mecrasında akar, Kürtlerin dillerini konuşması yasaklanmaz, hoşnutsuzluklarını siyaset içinde anlatmaları engellenmezdi.

Ama bizim ordu, ordu olmak istemedi, ordudan başka bir şey oldu, siyasete müdahale etti, Kürtlere, dindarlara, solculara baskı yaptı, ülkeyi bir kışlaya çevirmeye uğraştı.

Yıl 2010, hâlâ “darbe planları”, andıçlar, lahikalar çıkıyor ordunun içinden.

Daha önce de birkaç kere yazdım, bir ordu siyasetle uğraşmaya başladığında onun “askerliği” biter, askerî yeteneklerini kaybeder.

Dün Genelkurmay Başkanlığı, Hantepe baskınıyla ilgili bir açıklama yayınladı.

Hantepe’deki çocukları “bile bile ölüme bırakmadıklarını” anlatabilmek için nasıl “beceriksiz” olduklarını, askerî yeteneklerini nasıl tümden kaybettiklerini anlatmak zorunda kalmışlar.

Askerî yeteneklerini kaybettikleri zaten belli de açıklamadaki birçok iddiaları ne yazık ki gerçeklerle uyuşmuyor.

Mehmet Baransu da yazdı zaten, ona gelen “Heron görüntüleri” içinde “çatışma öncesi” görüntüler de yer alıyor.

Sadece baskın sırasında yaşananlar değil, Hantepe’nin baskın öncesi hali, PKK’nın ilk atışları o görüntülerde var.

Heronlar, Hantepe baskını sırasında başka yerdeyse, o görüntüler nasıl alındı?

Ben, Genelkurmay Başkanlığı’na bir soru sormak istiyorum önce.

Hantepe baskınının olduğu gece çekilen bütün Heron görüntüleri elinizde, değil mi?

“Heronlar baskından önce PKK’lıları görmedi” iddianızı kanıtlamak için o geceki bütün Heron çekimlerini yayınlayabilirsiniz, değil mi?

“Biz o geceki görüntüleri sildik” derseniz pek inandırıcı olamazsınız.

Rica etsem, o gece Heronların nerelerde olduklarını, saatleri ve koordinatlarıyla açıklayabilir misiniz lütfen?

Bunlar işin “Heronlar Hantepe baskınına gelen PKK’lıları görmedi, biz onları ancak baskın başladıktan sonra gördük” iddiasıyla ilgili sorular. Ama sorular bu kadar değil elbette.

Genelkurmay diyor ki, “Heron görüntüleri otuz noktadan izlenmedi.”

Peki, kaç noktadan izlendi?

O gece Heronların yaptığı çekimler kaç noktadan izleniyordu?

Hantepe’ye baskın yapıldığı anlaşıldıktan sonra helikopterler havalanmış ama Çığlı Suyu Vadisi’nde sis ve toz bulutu olduğu için vadiyi geçememiş.

Geçemediği için de Hantepe’ye ulaşamamış.

Orgeneral Başbuğ, daha önceki bir baskında askerlere neden yardım gönderilmediği sorulduğunda, “yağmur yağdığını” söylemişti.

Siz, yağmur, sis, kar olduğunda bütün yeteneklerinizi kayıp mı ediyorsunuz?

Bakın, şu son üç yılda yaşanan bütün büyük karakol baskınlarında, baskına uğrayanlara yardım gitmedi.

Dağlıca, Aktütün, Sarıyayla, Gediktepe, Hantepe hep aynı kaderi yaşadı.

Hiçbirine yardım gitmemesi tuhaf değil mi?

Üstelik bu baskınların hepsi daha önceden istihbarat tarafından bildirilmişti.

Genelkurmay açıklamasında, Hantepe baskınını yapan PKK’lıların elindeki “doçkalardan” bahsediyor, bu silahların ağırlığı 175 kilo, o silahlar o tepeye, hiç kimseye, hiçbir Heron’a görünmeden nasıl ulaştı, bu konuda bir şey söylemiyor.

Hantepe’de yaralanan bir çocuk, baskından önce “ön mevzilerin boşaltıldığını” anlatmıştı, bu konuda da bir açıklama yapılmıyor.

Hatırlıyor musunuz, Dağlıca’da da aynı şey olmuştu, ön mevziler baskından önce boşaltılmıştı. Başkalarını bilemem ama ben bütün bu yaşananlara baktığımda, ordunun bir bölümünün “savaşın hiç bitmemesini” istediğine dair derin bir kuşkuya kapılıyorum.

Bunu yapmayın.

Yaşanan bu garipliklerin sorumlularını bulup, hesap sorun.

Artık bitsin bu savaş, bu düşmanlık, her ölümle insanların içine yerleşen bu keder ve öfke bitsin.

Barışa bir imkân tanınsın.

Eller tetikten çekilsin.

Bir de konuşarak deneyelim sorunları çözmeyi.

Barışı konuşmak, çocukların nasıl ve neden öldüğünü konuşmaktan daha iyi değil mi?

12 Eylül referandumundan önce değişen anayasa maddeleri

12 Eylül askeri müdahalesinin ardından hazırlanan ve 7 Kasım 1982 tarihindeki halk oylamasında kabul edilen Anayasa’da bugüne kadar 16 kez değişiklik yapıldı.

Bu düzenlemelerde Anayasa’nın, geçicilerle birlikte toplam 194 maddesinden 80’i değiştirildi, 3 madde yürürlükten kaldırıldı. Eklenen 3 geçici maddeden 2’si daha sonra Anayasa metninden çıkarıldı.

AA muhabirinin yaptığı derlemelere göre, 1982 Anayasası’nda bugüne kadar yapılan değişiklikler şöyle:

-1. DEĞİŞİKLİK-

Anayasa’da 17 Mayıs 1987 tarihinde yapılan ilk değişiklikle 67, 75. ve 175. maddeler yeniden düzenlendi, geçici 4. madde ise yürürlükten kaldırıldı.

Bu düzenleme kapsamında 67. maddede yapılan değişiklikle 21 olan seçme ve halkoylamasına katılma yaşı 19’a indirildi; 75. maddenin yeniden düzenlemesiyle 400 olan

milletvekili sayısı 450’ye çıkarıldı.

Okumaya devam et “12 Eylül referandumundan önce değişen anayasa maddeleri”

Ey siz sahipsizler…

Hasan yedi yaşında.

Kapının önünde oturmuş karpuz yiyor. O koca karpuz dilimi onun ellerine sığmıyordur, kara bir kuzu gibi kafasını karpuza gömmüş sularını bileklerinden akıtarak ısırıp, çekirdeklerini de bitirim bitirim dişlerinin arasından kaldırıma tükürüyordur.

Bir şeyler düşünüyor olmalı o sırada.

Ya bir mahalle maçını, ya jantları nikelajlı bir bisikleti, ya da kimbilir belki de sınıfta saçını çeken o yaramaz kızı.

Aniden sokağa koşarak birileri giriyor, peşlerinde korkutucu kara kasklarıyla, elleri coplu polisler.

Hasan korkup evin içine kaçıyor.

Ama korkusuna rağmen yarısı ısırılmış karpuzu da elinden bırakmıyor.

Polisler de peşinden giriyorlar Hasanların evinin avlusuna.

“Terörist” Hasan’ın kendilerine “taş attığından” ya da “örgüt üyesi olduğundan” şüpheleniyorlar demek ki.

O sırada içeride uyuyan babası oğlunun sesine uyanıp dışarı fırlıyor.

Polislerle karşı karşıya geliyor.

Oğlunun korktuğunu görünce çok hiddetlenmiş olmalı, polislere “ne yapıyorsunuz” diye bağırıyor herhalde.

Polislerden biri de silahını doğrultup Hasan’ın babasını alnından vuruyor.

Baba, şimdi komada.

Alnından vurulan baba, kardeşi öldürüldüğü için Güneydoğu’dan Mersin’e göç etmiş.

Ama bu ülkede onun gibilere kurtuluş yok.

Onlar sahipsizler.

Onlar gazetelere haber olmayanlar.

Onlar hesabı sorulmayanlar.

Onları bir mezrada roketle patlatabilir, bir piknikte ensesinden vurabilir, bahçesinde tarayabilir, bir hapishane avlusunda basket potasına asabilirsiniz.

Kimse aldırmaz.

Zengin değiller, ünlü değiller, bir bildikleri, tanıdıkları yok.

Cenazelerine bir iki akrabadan başkası katılmaz.

Gömülür ve unutulurlar.

Biz, onları unutturmayız.

Biz onları unutmayız.

Bu ülkede bir çocuğa dokunulduğunda, bir çocuğa kötülük yapıldığında, bir çocuk öldürüldüğünde, korkutulduğunda, biz varız.

Biz aslında sadece bunun için varız.

O sahipsizler için varız.

Elimizin yettiği, gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu her vahşetin peşine düşeriz.

Birisi bir çocuğa, bir sahipsize, bir kimsesize kötülük ettiğinde, kötülük etmeyi düşündüğünde korksun istiyoruz, “bunu şimdi yazarlar” diye içlerine bir korku düşsün istiyoruz.

Kötülük eden her kim olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun, karanlıkların içine saklanmakta ne kadar mahir olursa olsun, onu bulup ortaya çıkartmak, hesabını sormak istiyoruz.

Bu ülkenin sahipsiz insanları, başlarına bir dert geldiğinde bizi arasın istiyoruz.

“Taraf diye bir gazete varmış, kimsenin sahip çıkmadıklarına sahip çıkarmış” desin istiyoruz.

Bizim hayalimiz, isteğimiz, varlık nedenimiz bu.

Sahipsizlere kimsenin dokunamayacağı bir ülke olsun burası istiyoruz.

Hasan oturmuş karpuz yiyormuş.

Yedi yaşında bir oğlancık.

Babasını vurmuşlar.

Anayasa’nın değişmesini, barışın olmasını, demokrasinin gelmesini, ordunun ve yargının vesayetinin sona ermesini bunun için, bu sahipsiz insanlar, bu sahipsiz çocuklar sahipsiz kalmasınlar diye istiyoruz.

Kimse onları korkutamasın, canlarını yakamasın, öldüremesin diye istiyoruz.

Canı yanan bir çocuğun haberini eğer bir gün bir başbakanın, bir politikacının, bir generalin sözlerinden daha küçük görürsek sayfamızda, o gün bize lanet edin.

Ama emin olun öyle bir gün olmayacak.

Ey bu ülkenin sahipsizleri…

Biz olduğumuz sürece sahipsiz değilsiniz.

Sizinle biz birbirimizin sahibiyiz.

Babası bir iyileşsin, Hasan’ın kapısının önünde karpuzunu yerken bir resmini çektirip altına da “Hasan’a dokunanı yakarız” diye yazacağız.

Yedi yaşındaki Hasan sizden değil, siz Hasan’a dokunmaktan korktuğunuzda biz rahat edeceğiz.

Taraf

referanduma neden evet demeliyiz?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, HABERTÜRK TV ekranlarında AK Parti Genel Merkezi’nden canlı yayınlanan ‘Sansürsüz Özel’de HABERTÜRK TV Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut’un sorularını yanıtladı:

Neden evet demeliyiz?

Öncelikle çok teşekkür ediyorum. Önümüzde şöyle bir tablo var. Aslında milletin çizdiği bir tablo. Darbe anayasası mı, milletin anayasası mı? Millet darbe anayasasını bir kenara koyuyor. Yıllardır bu iradeyi bekliyordu. Ve bunu gördü. Bütün STK’lar da bu işin içindeydiler. Biz bu adımı attık. Asıl değişikliğin de 2011 seçimlerinden sonra yapılacağını söylüyoruz. Bu bir milletin anayasasıdır. Muhalefet zorla bunu AK Parti projesi olarak sunuyor. Bu bir AK Parti projesi değildir. Bu AK Parti’nin kapatılması öncesi yapılan bir hazırlığın neticesidir. Ana muhalefet hazırlığı hiç görmeden reddetti. Diğer muhalefet reddetti. Uzlaşma hiçbir zaman aramadılar. Bize düşen sivil toplum kuruluşlarına gitmek… Geçmişte anayasa hazırlığı yapan kuruluşların, TOBB, TÜSİAD gibi.. Bütün partilerin bu hazırlıklarını önümüze aldık. Bu çalışmalar üzerinden hazırlığımızı yaptık. Şu anda önümüzde bulunan bir taslaktır. Ve bu çalışmanın neticesidir. O da Meclis’e geldi, bu hale geldi. Bu hale de Ana muhalefet itiraz etti. AYM’ye gitti, AYM de bu uygundur dedi. Şimdi biz asıl sahibine gidiyoruz. Şimdi biz, söz de karar da milletindir dedik.

Metinde ufak tefek düzenlemeler oldu. Bu sizi rahatsız ediyor mu?

Bizim gönlümüz esasa girmeden bunun çıkmasıydı. Bu yine de bütünü olarak baktığımızda rahatsız edici bir netice doğurmadığı için bütün gönlümüzle sarıldık. Şu anda milletimizin huzurunda. Okumaya devam et “referanduma neden evet demeliyiz?”