Etiket: demokrasi

Avrupa Birliği insan hakları konusunda samimi değil


7 Haziran 2015 Genel SeçimleriBilgin Ayata
Türkiye‘de demokrasi yanlılarının artık Avrupa Birliği‘ni insan hakları ve değerleri konusunda samimi bulmadığını aktarıyor. “7 Haziran 2015 Genel Seçimleri‘da bir seçim tablosu ortaya çıktı ve çok net bir şekilde sadece seçim sonuçları beğenilmediği için hükümet tarafından 2. defa oylamaya gidildi ” diyen uzman, seçime gidilmeden birkaç gün önce Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Türkiye‘yi ziyaret ettiğini ve seçimlere dair herhangi bir eleştiride bulunmadığını söylüyor. Bunun muhalefet ve demokrasi yanlıları tarafından Almanya ve Avrupa Birliği çerçevesinde Tayyip Erdoğan ve uygulamalarına destek olarak değerlendirildiğini belirten Bilgin Ayata birliğin (AB) demokrasi perspektifinde ciddi sorunlar yaşadığının da altını çiziyor.   Okumaya devam et “Avrupa Birliği insan hakları konusunda samimi değil”

Otoriterleşmeye karşı, demokratik bir anayasa

Humbolt Üniversitesi‘nden siyaset bilimi uzmanı Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff, Türkiye‘deki mevcut anayasanın askeri darbe döneminden kaldığını ve otoriter özellikler taşıdığını belirterek, Recep Tayyip Erdoğan da dâhil bunun zaman zaman yürütme erki tarafından kullanıldığını ifade ediyor. Bu sebeple Steinsdorff, ister parlamenter ister başkanlık sistemi olsun otoriterleşmeye karşı en iyi çözümün demokratik, güçlü bir anayasadan geçtiğini söylüyor.

siyaset bilimi uzmanı
Prof. Dr. Silvia von Steinsdorff

Yeni anayasa yapıldığı takdirde, sistemde kuvvetler ayrılığı dengesi varsa bana göre başkanın oynayacağı rol de bir problem teşkil etmeyecektir. Dünyada, demokratik şekilde işleyen çok sayıda başkanlık sistemi mevcuttur. Yani rollerin dağılımından çok, paketin bütünü önemlidir ” şeklinde konuşan Profesör sözlerini şöyle sürdürüyor: ” Eğer anayasal kurumlar karşılıklı kontrol ve denge mekanizmasını işletebilirse, parlamento yeterince güçlü olursa o zaman başkHumbolt Üniversitesi

an da dengede ve güçlü olur. Ancak yaptığı açıklamalara bakarsak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan işin bu kısmıyla o kadar ilgilenmiyor. Mizahi bir deyişle, neticede hangi anayasa olursa olsun dikkate almak istemediğinden onun için pek bir şey fark etmiyor.”

Humboldt-Universität Zu Berlin
Humboldt State University

Ey siz sahipsizler…

Hasan yedi yaşında.

Kapının önünde oturmuş karpuz yiyor. O koca karpuz dilimi onun ellerine sığmıyordur, kara bir kuzu gibi kafasını karpuza gömmüş sularını bileklerinden akıtarak ısırıp, çekirdeklerini de bitirim bitirim dişlerinin arasından kaldırıma tükürüyordur.

Bir şeyler düşünüyor olmalı o sırada.

Ya bir mahalle maçını, ya jantları nikelajlı bir bisikleti, ya da kimbilir belki de sınıfta saçını çeken o yaramaz kızı.

Aniden sokağa koşarak birileri giriyor, peşlerinde korkutucu kara kasklarıyla, elleri coplu polisler.

Hasan korkup evin içine kaçıyor.

Ama korkusuna rağmen yarısı ısırılmış karpuzu da elinden bırakmıyor.

Polisler de peşinden giriyorlar Hasanların evinin avlusuna.

“Terörist” Hasan’ın kendilerine “taş attığından” ya da “örgüt üyesi olduğundan” şüpheleniyorlar demek ki.

O sırada içeride uyuyan babası oğlunun sesine uyanıp dışarı fırlıyor.

Polislerle karşı karşıya geliyor.

Oğlunun korktuğunu görünce çok hiddetlenmiş olmalı, polislere “ne yapıyorsunuz” diye bağırıyor herhalde.

Polislerden biri de silahını doğrultup Hasan’ın babasını alnından vuruyor.

Baba, şimdi komada.

Alnından vurulan baba, kardeşi öldürüldüğü için Güneydoğu’dan Mersin’e göç etmiş.

Ama bu ülkede onun gibilere kurtuluş yok.

Onlar sahipsizler.

Onlar gazetelere haber olmayanlar.

Onlar hesabı sorulmayanlar.

Onları bir mezrada roketle patlatabilir, bir piknikte ensesinden vurabilir, bahçesinde tarayabilir, bir hapishane avlusunda basket potasına asabilirsiniz.

Kimse aldırmaz.

Zengin değiller, ünlü değiller, bir bildikleri, tanıdıkları yok.

Cenazelerine bir iki akrabadan başkası katılmaz.

Gömülür ve unutulurlar.

Biz, onları unutturmayız.

Biz onları unutmayız.

Bu ülkede bir çocuğa dokunulduğunda, bir çocuğa kötülük yapıldığında, bir çocuk öldürüldüğünde, korkutulduğunda, biz varız.

Biz aslında sadece bunun için varız.

O sahipsizler için varız.

Elimizin yettiği, gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu her vahşetin peşine düşeriz.

Birisi bir çocuğa, bir sahipsize, bir kimsesize kötülük ettiğinde, kötülük etmeyi düşündüğünde korksun istiyoruz, “bunu şimdi yazarlar” diye içlerine bir korku düşsün istiyoruz.

Kötülük eden her kim olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun, karanlıkların içine saklanmakta ne kadar mahir olursa olsun, onu bulup ortaya çıkartmak, hesabını sormak istiyoruz.

Bu ülkenin sahipsiz insanları, başlarına bir dert geldiğinde bizi arasın istiyoruz.

“Taraf diye bir gazete varmış, kimsenin sahip çıkmadıklarına sahip çıkarmış” desin istiyoruz.

Bizim hayalimiz, isteğimiz, varlık nedenimiz bu.

Sahipsizlere kimsenin dokunamayacağı bir ülke olsun burası istiyoruz.

Hasan oturmuş karpuz yiyormuş.

Yedi yaşında bir oğlancık.

Babasını vurmuşlar.

Anayasa’nın değişmesini, barışın olmasını, demokrasinin gelmesini, ordunun ve yargının vesayetinin sona ermesini bunun için, bu sahipsiz insanlar, bu sahipsiz çocuklar sahipsiz kalmasınlar diye istiyoruz.

Kimse onları korkutamasın, canlarını yakamasın, öldüremesin diye istiyoruz.

Canı yanan bir çocuğun haberini eğer bir gün bir başbakanın, bir politikacının, bir generalin sözlerinden daha küçük görürsek sayfamızda, o gün bize lanet edin.

Ama emin olun öyle bir gün olmayacak.

Ey bu ülkenin sahipsizleri…

Biz olduğumuz sürece sahipsiz değilsiniz.

Sizinle biz birbirimizin sahibiyiz.

Babası bir iyileşsin, Hasan’ın kapısının önünde karpuzunu yerken bir resmini çektirip altına da “Hasan’a dokunanı yakarız” diye yazacağız.

Yedi yaşındaki Hasan sizden değil, siz Hasan’a dokunmaktan korktuğunuzda biz rahat edeceğiz.

Taraf

Kılıçdaroğlu, referandumda neden ‘hayır’ diyecek

“Neden hayır diyorum”

Dünyada sivil diktatörlüklerin hızla arttığını belirten ve Türkiye’de oluşturulan korku toplumundan otoriterleşmeye gidiş olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu’nun, iktidarın yargıyı da denetim altına alarak, çoğunluk diktası kurmayı hedeflediğini anlattığı mektubu şöyle:

BİR yurttaş ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak önümüzdeki referandum sürecine ilişkin aşağıda belirtilen görüşlerimi kamuoyu ile paylaşmak istedim. Bu görüşlerin temelinde ülkenin siyasi geleceğine ilişkin derin kaygılarım yatmaktadır.

Bizim siyasi mücadelemiz ülkemizde vatandaşlarımızın refahının artırılması ve demokrasimizin en ileri düzeye eriştirilmesi içindir. Neden demokrasi? Çünkü demokrasilerde daha fazla özgürlük, zenginlik ve insani gelişme var. Çünkü demokrasilerde daha az yoksunluk, baskı ve şiddet var. Biliyoruz ki Türkiye’de demokrasinin karşı karşıya olduğu temel sorunlar bulunmaktadır. Günümüzde, bu sorunların özünde özgürlükçü (liberal) demokrasiye yönelik, karşı karşıya bulunduğu tehditler yatmaktadır. Okumaya devam et “Kılıçdaroğlu, referandumda neden ‘hayır’ diyecek”

Erbakan’ın anayasa değişikliği hakkındaki görüşleri

Türkiye‘de gerçek demokrasi yoktur. Demokrasi halkın kendisini idare etmesidir. Türkiye‘de ‘demokratur’ rejimi vardır, halkın seçime alet edilmesi rejimi vardır.

Bu anayasa değişikliklerinin demokrasiye geçişle alakası yok. Basit bir takım rötuşlardan ibarettir. Bu sebeple milletin asıl beklediği değişiklikleri milli görüş iktidara gelince yapacaktır.

Bütün bunlara rağmen ‘evet’ oyu vermekte fayda var, eskiye göre bir adım ileridedir. ‘Evet’ oyu vereceğiz ama bu oy ne bu bizim beklediğimiz anayasa manasını taşır ne de AKP’nin icraatını beğenmek manasını taşır.”

Başbakan Erdoğan referandum çalışmalarını başlatıyor

imagesAK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, referanduma kadar olan süreçte partisince yapılacak çalışmalar hakkında bilgi verdi.

”İNSANIMIZIN HUZURUNU VE MUTLULUĞUNU SAĞLAYACAK BİR OYLAMADIR”

Standartları yüksek bir demokraside huzur, kardeşlik ve barışın olduğuna dikkati çeken Tanrıverdi, ”Demokratik bir ülkedeterörortadan kalkar. Dolayısıyla bureferanduminsanımızın huzurunu ve mutluluğunu sağlayacak bir oylamadır” dedi.

Muhalefet partilerinin Anayasa değişikliği konusunda ”farklı bir yaklaşım” ortaya koyduğunun altını çizen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Tanrıverdi, şunları söyledi:

”Demokrasiyi açan bir yaklaşım olmadığını bilmeliler. Anayasa değişikliği konusunda12 Eylül1980 darbesi sonrası hemen hemen herkes ortak bir noktadaydı. Anayasa değişikliğinden yanaydı ama maalesef Anayasa değişikliği gündeme getirilince herkes bir tarafa çekildi. Bu AK Parti’ye düştü. AK Parti iktidarı milletin iradesini ortaya koyacak bir değişikliği Meclis’e sundu. Bu çerçevede milletvekillerimiz birlikte hareketini ortaya koydular ve gece gündüz demeden Anayasa değişikliği için Meclis’te çalıştılar. AK Parti milletvekilleri Meclis’e hassasiyetle gelirken, muhalefet partilerinden kiminin Meclis’e gelip oylamaya katılmadığı, kiminin oylamaya katılıp oylarını ne yönde kullanmaya zorlandığı ortada. Ana muhalefetinden yavru muhalefet partilerine kadar hepsi Anayasa değişikliğinden yana bir tavır ortaya koyamadılar. Şimdi ‘hayır’ noktasında çalışmalar ortaya koyduklarını görüyoruz ama milletimizin iradesi bellidir, demokrasiden yanadır.”

Altın Portakal’ın tartışılan Kürt filmi ‘Min Dît’ (Ben Gördüm)

Demokratik Açılım ateşinin yeniden harlanmaya çalışıldığı şu günlerde gösterime giren ‘Min Dît’, ‘taş atan çocuklar’la veya genel olarak Güneydoğu’daki Kürt halkıyla ilgili olarak kafalardaki yaygın kanıyı değiştirebilir. Devletin derin güçlerin bölgede inşa ettiği istibdatın resmini çekmeye soyunuyor film.
Min Dît
Kaynak: Zaman

HAYRETTİN KARAMAN 10 Ocak 2010 Demokratik Açılım Köşe Yazısı

Sayın İçişleri Bakanımız “demokratik açılımın devam edeceğini, ilgili kanunlardan birinin Meclis’e sevk edildiğini, diğerlerinin de onun arkasından geleceğini” haber veriyor.

Demokratik açılım elbette yalnızca Kürt meselesinin çözümünü hedeflemiyor, ama bu meselenin de açılım içinde önemli bir yer tuttuğu açıktır.

“Kürt meselesi diye bir mesele vardı, yoktu” tartışmasını abes buluyorum; kendilerine Kürt diyen, kendilerini Kürt bilen, Kürtçe diye bir dilleri olan, Türklerle ortak inanç ve kültürleri yanında kendilerine mahsus örf ve adetleri de bulunan kardeşlerimizin eğer bazı şikayetleri ve talepleri varsa bunlara eğilmek toplumun ve devletin görevidir.
Devamı için buraya tıklayın.