Etiket: dünya sistemi

İsmet Özel, Sezai Karakoç hakkında

sezai karakoç mona rozaNeyin millet hayatını çürüteceği sanatçının, şairin tarassut sahasındadır. Bu meyanda Sezai Karakoç olanca şairliğini “Mona Roza”yı yazmış olmasına değil, bilakis yazmamış olmasına borçlu idi. Nitekim bunun bilinci sayesinde yıllar yılı kendi yönetiminde yürüyen Diriliş Yayınları’nın neşriyat programında şair “Mona Roza”ya yer vermedi. Ne zaman ki Türk milleti ile Sezai Karakoç arasındaki nazik bağı koparmak Dünya Sistemi nazarında muacceliyet kesp etti işte o zaman “Mona Roza” Diriliş Yayınları’nın neşriyat programına girdi. Bu tıpkı Orhan Gencebay’ın Türk Müziği Sanatçısı sayılması gibi bir şeydi.

İsmet Özel.

 

kılıç kabzasında kınalı parmak veya geçer not, artı puan

14 Aralık 2017 tarihli İsmet Özel köşe yazısı.

NTV… Açılımı: Nergis TeleVizyonu. Bize bu nergisin nereden derlendiğini merak etmek düşüyor mu, düşmüyor mu? Madem vaktiyle felsefenin hayretle başladığını söylemişler; siz de felsefeye bulaşarak nergisin nereden derlenip toparlandığını söylediğim zaman hayret edeceksiniz: Mahut televizyon kanalının ihdas edildiği günlerde bu yayın kurulunun Amerikanca “National” lâfzına liyakat kesp edeceğine muhakkak gözüyle bakılıyordu. Tıpkı silahlı müttefik kalıntısı güçlerin Irak topraklarına girer girmez orada şıpın işi bir Kürt devleti kuracağına, geri kalan arazide de biri Sünnî, diğeri Şii olmak üzere iki Arap devletinin kurulmasını sağlayacağına muhakkak gözüyle bakıldığı gibi. Yani ki, “our boys” ülkesi haline getirilmiş ülkede nergis, hani o eğildiği suda gördüğü suretine âşık olan nergis unutulup gidecek, dolar yeşili National baki kalacaktı. Öyle olmadı. Bir gün din gününün geleceğine inanmayanların hangi gözünün (sağ veya sol) neye nasıl baktığı bir şey. Din gününün malikinin Allah olduğuna inananların iki gözüyle ne gördüğü başka bir şey.

kılıç kabzasında kınalı parmak
ismet özel köşe yazısı

Türk gücü karşısına bilkuvve temellerini hassaten İtalyan şehir devletlerinde XIV. Hıristiyan asrında atan kapitalizmin meydana çıkışı maliyeti gözeten bir Dünya Sistemi tesis edilmesi demekti. Bu sistemin altı yüz senedir işleyişini temin eden Türk korkusudur. Modernlik emniyetini Türklüğün ne türden olursa olsun herhangi bir rotadan mahrum bırakılması politikasından başka bir yerde aramış değildir. Türk tesirsiz bırakıldı; ama halen Dünya Sistemi’nin karın ağrısına sebep olmaktadır. Türk nasıl tesirsiz bırakıldı? Karşısında bir hareketi ancak sistemli bir çabayla yürütülebilen Türk olanca gücünü kendine vatan kazandıran kılıç kabzasındaki kınalı parmaktan alıyordu. Tüfeğin icadıyla mertliğin bozulması Türkleri kendi devletlerini İslâm’la muaheze etme imkânından alıkoydu. O parmağın kabza tutmağa yaramaz hale getirilmesiyle beraber kınalanmasının da bir mânâsı kalmadı. Okumaya devam et “kılıç kabzasında kınalı parmak veya geçer not, artı puan”

İslâm’dan Türk çıkarılırsa geriye üçün biri kalır

GÜÇLÜ BİR HAYIR KAMPANYASINA HAYIR VEYA BÜYÜK TAŞTA KIRMAK KILICINI VE BEKLEMEK ÖLDÜRÜLMEĞİ EN DERİN KÖŞESİNE ÇEKİLİP EVİNİN (II)
Allah bize istediğimizden fazlasını değil; hak ettiğimizden fazlasını verir. Eğer hamt eden kullardan isek “Allah bana istediğimden daha çoğunu” verdi deriz. Nankörlüğü ağır basanlar gözünü başkalarının elde tuttuklarına diker. Demek ki, kulluk şuurunun menzillerini ahlak gösterir. Bu münasebetle dünya ölçüsündeki meselenin Türk olma imtiyazına talip olma noktasında düğümlendiğine şahit oluruz. Yalın haliyle Türk olmak bir imtiyazı ele geçirmek anlamına gelir mi? Eğer gözünü başkasının elindekine dikmiş çıtkırıldım Türk iseniz ve ikbalinizi kendini kâfirlere beğendirme tablasına çakılı bıraktıysanız elbette gelmez.

Olan biteni, kevniyatı yerli yerince kavradıysanız anlarsınız ki İslâm’dan Türk çıkarılırsa geriye üçün biri, semavî üç dinden biri kalır. Zıddına bir vakıa cereyan edemez. Yani Türk’ten İslâm’ı çıkarılırsa geriye hiçbir şey kalmaz. İşte bu hiç oluş, bu menfilik kendine isim olarak Türklüğün imtiyazı tabirini beğenmiştir. İslâm’ın satveti yoksa Türklük bahsini açmanın imkânı da yok. Dikkat edin: Bütün yerkürede kâfirlerin kâfirlikleriyle övünemedikleri bir toprak parçası varsa orası Türk vatanıdır. Türk milleti tarih içinde olanca imtiyazını küfrün gözüne bir vatan edinerek sokmuştur. Tek dişi kalmış canavarın dişinin geçmediği yegâne yer Misak-ı Millî ile çizilmiş hudutlardır. Türk vatanının serhaddi Türk’ün iman dolu göğsüdür. İşte bu yoktan var olma imtiyazı Türk milletine musahhar üstünlük ve hâkimiyet hakkı sağlamıştır. Yokluğun, yokluğu yoklamanın, adem hissinin taçlandırdığı yegâne millet Türk milletidir. Kendilerini bizdenmiş gibi gösterip bize ölümün gösterildiğini iddia ederek bizi sıtma sancısına razı gelmeğe iknaa uğraşanlar bizden değildir.

Dünya siyasi haritasında SSCB yer alırken Türk vatanının mümtaz vasfına atıfta bulunma kolaylığı vardı. Zira siyaseten dünyayı üçe bölenler tasniflerinin bir yerine Türk vatanını iliştiremiyorlardı. Türkeli ne kapitalizme metropol alan temin eden birinci dünyanın, ne kapitalizm karşısında hasm-ı câli rolü oynamak üzere icat edilmiş Sovyet peyklerinin ve ne de kapitalizme kan veren periferinin bir parçasıydı. Birinci, ikinci, üçüncü dünya Türkeli’ni ne içine alabiliyor, ne de dışında tutabiliyordu. Anlam arayanlar Türkeli’nin hem görünen, hem görünmeyen gücü karşısında çaresizdi. Türk vatanı eğer kendi selâmeti için elverişli yolu benimseme tavrı içine girerse bütün dünya için bir numune doğmuş olacaktı.

27 Mayıs 1960 akabinde Türkiye’nin bir sosyalist dönüşüm geçirmesi doğacak numuneye giden en kestirme yoldu. Bu yolu vaktiyle solcu görünmek suretiyle tıkamış bulunanlar 1982 Anayasası’nda yapılacak on dokuzuncu değişiklik adına girişilmeğe niyet edilen referandum sırasında hayır oyu ibraz etmeğe hazırlanıyor. Eğer bu muktedir aileler kampı fırsat bulup da güçlü bir hayır kampanyası yürütecek olursa evetçilere bir mazlum mevkii hediye etmiş olacak. Mazlum mevkiinin getirimine talip olanlar Dünya Sistemi’ne Türk topraklarının küfr hâkimiyetine halel getirmeyecek forma sokulma sözü vermiş olanlardır.

Binaenaleyh melanet 12 Eylül 1980 akabinde Müslüman numarası yaparak parsa toplamış olanlardan geliyor. Her boydan, her boyadan kâfir gün be gün Müslümanların Müslümanlar eliyle ölüme sürüklenmesinden kâr temin etmekle kalmıyor depolarına köleleştirdikleri hafızasız ve tahayyül kudretiyle tanışmamış yeni nesiller dolduruyor. Şiire dirsek çevrildiği için benim ellerim böğrümde. Çevremde ne kılıcımı kırmağa müsait büyüklükte bir taş kaldı, ne de öldürülmeği beklememe el verecek derinlikte odam var.

İsmet Özel, 10 Şubat 2017

 

Dünya Sistemi’nin Türkiye’deki atama politikası

GÜÇLÜ BİR HAYIR KAMPANYASINA HAYIR VEYA BÜYÜK TAŞTA KIRMAK KILICINI VE
BEKLEMEK ÖLDÜRÜLMEĞİ EN DERİN KÖŞESİNE ÇEKİLİP EVİNİN (I)

The true genius shudders at incompleteness – and usually prefers silence to saying something which is not everything it should be.” – Edgar Allan Poe

Türk milleti nerede? Türk şiirinin olduğu yerde mi? Wo stehen wir heute? Oder wohin gehen wir? Türk dediğin ipi çekilerek mezbaha yolu öğretilen bir mahlûk mu? Modernleşmesinin elindeki en müessir âletini, her safhada medeniyete intibakının vesilesi modernlik siyasetine vaziyet eden parlamenter mekanizmasını elden çıkardıktan sonra geriye ne kalacak? Var mı şiirin bu olan bitenle alâkası? Tanrı Türk’ü korusun diyenler Allah’tan ümitlerini kesmiş haldedir.

“Allah’ın yardımı ne zaman?” Tevrat’ta da zikredilen bu sualin yakınlarına uğramak ömrümün hiçbir safhasında vaki değil. Çocuk yaşımda rahmetinin gazabını aştığını bellediğim Allah mütevekkil kulunun üzerinden meleklerinin kanatlarını bir an bile eksik etmedi. Yeten, irişen, yardım eden Allah idi ve hep bilâ fasıla odur; ama benler ve bizler nankörlük göstermekten geri durmayız. İnsanlık hususiyetlerimiz inhirafa, itizale, azgınlık cezbesine maruz bırakır bizi. Günlük hayatımızı Allah’tan gayrısının korkusu yönlendirir. Bu korkudan kurtulmak için Allah’tan gayrı bir şahit arar, fazladan bir şahidimiz, bir yedek şahidimiz de ağyar olsun isteriz. Benim de insanlığımın, dolayısıyla azmağa temayülümün olması kendimi bir şey sanıp öngörülerde bulunmama yol açtı şimdiye dek. Şimden gerü açılan bu yolun yerini tutacak bir salim yol bulup kestirmecilik, indirgemecilik huyundan vazgeçerek dünyada bulunuyor olmaktan ders almalıyım. Hâlâ, bu yaştan sonra.

SSCB’nin haritadan silinmesi sonrasında siyaset sahasında nelerin vuku bulacağına dair kehanetlerimin hiç biri tutmadı. Önce ABD silahlı kuvvetleri “Körfez’e müdahalede bulunamaz dedim. Fikrimce bir yandan II. Cihan Harbinin mağlupları, diğer yandan harbin sonuçlarına küsmüş Avrupa güçleri böyle bir müdahaleye geçit vermeyecekti. Meğer benim Avrupa’da gücün “g”sinin bile kalmadığını göstermeyen bir cam kürem varmış. Cümle âlem ile beraber gördüm ki, cüretkâr müdahale gerçekleşmekle kalmadı Pentagon güdümündeki modern silah sanayii Orta-Doğu’daki iktidarlarını her gün biraz daha pekiştirerek mutlaklaştırdı.

Tutmayan kehanetlerimin bir diğeri Dünya Sistemi’nin Türkiye’deki atama politikası dâhilindedir. Sistemin ülkemiz içindeki işlerini bilhassa 12 Eylül 1980 sonrasında ilerletme vetiresinde Süleyman Demirel’den ziyade Bedrettin Dalan’ı istifadeli addedeceği görüşümü yazarak dile getirdim. Bu görüş cam küremdeki arızadan bihaber olmamın hasılasıydı. Cam küremin kimin eli kimin cebinde bölümü iyi çalışmıyormuş. Bu bölümdeki arızayı halen giderebilmiş değilim. Bedrettin Dalan yurt dışından Türkiye’ye dönebilmek için kimin, kimlerin, Türkiye üzerinde hak iddia eden hangi çevrelerin torpilinden yararlandığını bilmiyorum.

Dikkatimizi şu iki şey üzerine toplamazsak Türkler olarak başımıza ne geldiğini fark etmemiz imkânsızdır. Birincisi SSCB’nin haritadan silinmesi vakıasıdır. Bunun yanı sıra dikkatimizi Dünya Sistemi’nin Türkiye’deki atama politikasından ayırmamalıyız. Niçin? Türk olmanın imtiyaz kazandırdığını bilip hissetmemiz ancak bu iki şeyin niçin önemli olduğunun şuuruna varma seviyesini tutturabilmemizle mümkündür. “Ben Türk olma imtiyazına talip değilim” diyenler evvel ahir neyin nesi olduklarını seçtikleri pozisyonla göstermiş oluyorlar.

İsmet Özel, 8 Şubat 2017