Etiket: farsça

gaitani > kaytan etimolojisi – kaytan bıyık ne demek?

i. (Yunanca gaitani < Latince) [Kelime Arapça, Farsça, Bulgarca, Sırpça’ya da geçmiştir] İpek veya pamuktan yapılmış sicim:

kaytan-biyik

Sırtına sarı çuhadan kara kaytan işlemeli bir kaftan, bunun altına Bilecik’in kırmızı karanfil işlemeli mor kadifesinden entâri giymiş (Kemal Tâhir).
ѻ Kaytan bıyık: İnce ve uzunca bıyık.

SERÂPÂ ne demek? cümle içerisindeki kullanımı

SERÂPÂ ne demek? cümle içerisindeki kullanımı

(ﺳﺮﺍﭘﺎ) zf. (Fars. ser “baş”, pekiştirme elifi -ā- ve pā “ayak” ile ser-ā-pā)

Baştan ayağa kadar, baştan başa, bütün, tamâmen:

Bu küçük kızın üzerinde dar ve serâpâ ilikli bir çerkes paltosu vardı (Sâmipaşazâde Sezâî).

Bu mırıltıları seçebilmek için serâpâ kulak kesilmiş gibi bir dikkatle dinledi (Hüseyin R. Gürpınar).

Serâpâ güzelsin… Hicap etme hiç (Orhan S. Orhon).

zekâvet ne demek?

(ﺫﻛﺎﻭﺕ) i. (Arapça: ẕekā’dan ẕekāvet) [Türkçe’de türetilmiştir] Çabuk anlama ve kavrama yeteneği, zekâ:
Elhâsıl, hüsn-i ahlâkça ve akl ü zekâvetçe cümle nâsa fâik ve her türlü medh ü senâya lâyık idi (Cevdet Paşa).
Zekâvetlerini ispat edecek sûrette sözler söylüyorlardı (Hüseyin C. Yalçın).
Kendini çok zekî sananlar böyle oluyor. Senin kafatasının içinde zekâvet daha ağır basıyor, ama bâzan da miktârı az olan belâhet zeytinyağı gibi üst tabakaya çıkıyor (Refik H. Karay).


Zekâvet-mend (ﺫﻛﺎﻭﺗﻤﻨﺪ) tür. sıf. (Farsça -mend ekiyle) Çabuk anlayan, zeki (kimse).
Zekâvet-mendâne (ﺫﻛﺎﻭﺗﻤﻨﺪﺍﻧﻪ) tür. sıf. ve zf. (Farsça -mend ve -āne ekleriyle) Zeki kimseye yakışır tarzda.

nühüft nedir, nühüfte ne demek?

nühüft: (ﻧﻬﻔﺖi. (Farsça nuhuft “gizli”den) Mûsikîmizde yegâh makāmına aşîran (mi) perdesine nakledilmiş bir uşşak dörtlüsü ilâvesiyle elde edilen, en az altı buçuk asırlık bir birleşik makam: 

Uşşak usûlüyle nühüft etti nevâsın / Gördü ki çıkış vermedi zîr ü bem-i hasret (Nedim). 

Haftada iki gün usûl ve saz muallimleri gelirdi… Biz hepimiz diz çöküp halka olarak nühüft, dilkeşhâveran faslının devr-i kebirleriyle ağır bestelerinden, şarkılarından geçer, hoca hanımdan da Kur’ân-ı Kerim okurduk (Fahri Celâl).


nühütfte: (ﻧﻬﻔﺘﻪsıf. (Farsça nuhufte) Gizli, saklı: 

Nühüfte gevher-i kân-ı maârif dürc-i tab’ında / Fürûğ-ı nûr-ı takvâ vech-i pâkinde hüveydâdır (Fıtnat Hanım). 

Mâhiyyeti kendisince meçhul / Bir sır ki durur nühüfte serde (İsmâil Safâ).

(…) Seyelân ederek o âna kadar nühüfte duran hissiyâtını uyandırıyor (Hüseyin C. Yalçın).

(ﺑﻨﻴﺎﺩ) bünyad – bünyat ne demek?

(ﺑﻨﻴﺎﺩi. (Farsça: bunyād
1. Esas, temel: 

Ezan okur müezzin çağırır Allah adın / Yıkma dînin bünyâdın dur erte namâzına (Yûnus Emre). 

2. Yapı, binâ: 

Arşa nisbetle habâba denilir mi bünyâd (Nâbî). 

Sadme-i âh ile kıldım pür-tezelzül âlemi / Sâha-gâh-ı sînede bünyâd-ı gam muhkem henüz (Leskofçalı Gālib).

 
 Bünyat etmek: Binâ etmek, inşâ etmek, kurmak: 

Aşkı bünyâd eden mi’mâr-ı aşkın / Tâmir kabûl etmez vîrânesiyim (Dertli).

ruy-i siyahım ile dergahe / huzur-i pire niyaze geldim

Besteci: Muhtar Efendi
Söz Yazarı: Muhtar Efendi
Makam: Hicaz
Usül: Düyek

rûy-i siyâhım ile dergâhe
huzur-ı şeyhe niyâze geldim
cürm ü günâhım ile dergâhe
huzur-ı şeyhe niyâze geldim

el meded meded, meded sadeddin
ene dahilek sultan sadeddin

durmuş kapunda bunca mürîidân
serbende âciz baş açık üryân
birlikte bu muhtar-ı perişân
huzur-ı şeyhe niyâze geldim

el meded meded, meded sadeddin
ene dahilek sultan sadeddin Okumaya devam et “ruy-i siyahım ile dergahe / huzur-i pire niyaze geldim”