nühüft: (ﻧﻬﻔﺖ) i. (Farsça nuhuft “gizli”den) Mûsikîmizde yegâh makāmına aşîran (mi) perdesine nakledilmiş bir uşşak dörtlüsü ilâvesiyle elde edilen, en az altı buçuk asırlık bir birleşik makam:
Uşşak usûlüyle nühüft etti nevâsın / Gördü ki çıkış vermedi zîr ü bem-i hasret (Nedim).
Haftada iki gün usûl ve saz muallimleri gelirdi… Biz hepimiz diz çöküp halka olarak nühüft, dilkeşhâveran faslının devr-i kebirleriyle ağır bestelerinden, şarkılarından geçer, hoca hanımdan da Kur’ân-ı Kerim okurduk (Fahri Celâl).
nühütfte: (ﻧﻬﻔﺘﻪ) sıf. (Farsça nuhufte) Gizli, saklı:
Nühüfte gevher-i kân-ı maârif dürc-i tab’ında / Fürûğ-ı nûr-ı takvâ vech-i pâkinde hüveydâdır (Fıtnat Hanım).
Mâhiyyeti kendisince meçhul / Bir sır ki durur nühüfte serde (İsmâil Safâ).
(…) Seyelân ederek o âna kadar nühüfte duran hissiyâtını uyandırıyor (Hüseyin C. Yalçın).