Etiket: gönül

her çalan saz çalar tatlı çalamaz | neşet ertaş

neset-ertas-her-calan-saz-calar
göç eyleyip her dağlarda yaylanmaz
başı bölük bölük gar olmayınca
dünya malıyıñan goñül aylenmez
gönülden bilecek yar olmayınca

dost elinden gel olmazsa varılmaz
rızasız bahçenin gülü derilmez (derilmez)
göñül yarasına derman bulunmaz (bulunmaz, bulunmaz)
yare eliyñen yara sarılmayınca

istemem dikeni güle istemem
fena kelamları dile istemem (istemem)
cennet-i alâyı bile istemem
nidem iki goñül bir olmayınca

bir garibim halimi kimse bilemez
bu derde düşenin yüzü gülemez (gülemez)
her çalan saz çalar tatlı çalamaz (çalamaz, çalamaz)
yar aşkı bağrında nar olmayınca

Göksel Baktagir – Gönül Bağı – Dildar

(ﺩﻟﺪﺍﺭi. (Fars. dil “gönül” ve dār “sâhip ve mâlik olan” ile dil-dārGönlü kendine bağlamış olan kimse, sevgili:

Âşıkam ol dildâra / Bülbülem şol gülzâra / Seni sevmeyen nâra / Yansın yâ Resûlallah (Âşık Yûnus)

Geçip dildâra yâr olmak dilersen müddeâlardan / Seni yârından ağyâr eyleyen bu müddeâlardır (Fuzûlî)

Bakmayın bağda fevvâreye dildâra bakın (Muallim Nâci).

Senden uzakta hep birşeyler eksik / Gönlümde derman yok inan bir nefeslik

Senden uzakta hep birşeyler eksik.
Gönlümde derman yok inan bir nefeslik.

Ne bir avuntu, ne de biraz ümit.
Ne yaptın bana, nedir bu sessizlik.
İçimde birşey acıyor sen gelince aklıma, herşeyim.

Yerine sevemem, yerine sevemem
Razıyım yapayalnız tükensin yıllarım, ama
Yerine sevemem, yerine sevemem
Olmuyor denedim, yine de yerine sevemedim herşeyim

Sevda illetinden açma söz bana, O illet bana bir nar idi gitti

Kerem kıl ey saki verme yüz bana
Gönül o yüzlerden farıdı gitti
Sevda illetinden açma söz bana
O illet bana bir nar idi gitti
Evvelden gül gibi olurdum handan
Şimdi bülbül gibi kalmışım giryan
Ya nice ağlayıp etmeyim efgan
Yarim sadakatli yar idi gitti
Yarin cemaline muvafık ismi
Hüsnüne düşmüştür mutabık ismi
Ne zaman okunsa bir âşık ismi
Derler ki bir Emrah var idi gitti

Söz: Erzurumlu Emrah
Beste: Uğur Işılak

farımak (Ar. fāriġ “bir şeyden vazgeçen kimse” ve karı-mak “yaşlanmak” fiilinin karışmasıyle ortaya çıkmış olabilir(-den) E. T. Türk. ve halk ağzı. 
1. Bezmek, bıkmak, usanmak, vazgeçmek: Gönül farımadı güzel sevmeden / Ak göğsün bendi de gümüş düğmeden (Karacaoğlan). Yolum yokuşa dayandı / Farıdı gönlüm farıdı (Âşık Veysel). 
2. (–) Yıpranmak, ihtiyarlamak, eskimek: Cism içinde can imişsin bir zaman / Vaktin geçmiş farımışsın sevdiğim (Erzurumlu Emrah).

muvâfık(ﻣﻮﺍﻓﻖ (Ar. muvāfaḳa“uygun olmak”tan muvāfiḳ
1. Uygun, münâsip: En muvâfık hareket bu idi (Hüseyin R. Gürpınar). Necip hemşîreme pek muvâfık, fakat hemşîrem Necib’e hiç lâyık değildir (Mehmet Rauf). 
2. i. Aynı tarafı destekleyen, aynı görüşü paylaşan, birbirine muhâlif olmayan kimselerden her biri: “Muvâfık, muhâlif hepsi salonda idi.” 
ѻ Muvâfık bulmak (görmek)Uygun görmek: İşi yine doğrudan doğruya Talat Hanım’a açmayı muvâfık buldu (Hüseyin R. Gürpınar). Muvâfık gelmek: Uygun, elverişli görünmek. Muvâfık olmak (düşmek): Uygun olmak:Bu hâle hükm-i tabîat demek muvâfık olur (Abdülhak Hâmit). Bu hareketi îcâb-ı sadâkate muvâfık düşmüyordu (Hüseyin R. Gürpınar).

mutâbık(ﻣﻄﺎﺑﻖ (Ar. ṭabḳ “uygun gelmek, rast gelmek”ten muṭābiḳ
1. Herhangi bir konuda karşılıklı olarak anlaşmaya varan, anlaşan, birbiriyle uzlaşan. 
2. Uygun, münâsip, muvâfık: Bu vâkıa mutâbık-ı hakîkat olmaktan uzak bir dalâlettir (Kâtip Çelebi’den Seç.).Benim cihandaki hâlim buna mutâbıktır (Abdülhak Hâmit). 
ѻ Mutâbık kalmak: Karşılıklı olarak anlaşmak, uzlaşmak, uyuşmak: Üçü de bu karârın üzerinde mutâbık kaldı(Aka Gündüz). Eğer denildiği gibi dâvâ fikir suçu dâvâsı ise bunun üzerinde mutâbık kalmak lâzımdır (Burhan Felek). Mutâbık olmak: Anlaşmak, uymak.

 

helal, haram demez bulduğun yersen Müminlik sözünden feragat eyle.

ZİYARET EYLE
Allah’ın emrine mutîyim dersen
Resul’ün sözüne itaat eyle
Helal, haram demez bulduğun yersen
Müminlik sözünden feragat eyle.

Zahm-ı aşka gelip merhem sarmaya
Ferhat olup bir gün bağrın yarmaya
Kudretin yok ise Beyt’e varmaya
Gönül Beytullah’tır ziyaret eyle.

Kalbini geniş tut sıkma Seyrânî
Rıza-yı Bârî’den çıkma Seyrânî
Gönül Beytullah’tır yıkma Seyrânî
Elinden gelirse imaret eyle.

Söz: Âşık Seyrânî
Beste: Uğur Işılak

ukbâ ne demek? ﻋﻘﺒﻰ

(ﻋﻘﺒﻰi. (Arapça ‘uḳbā) Öbür dünya, âhiret: 

Ne dünyâda ne ukbâda

Gönül bir özge sevdâda

Demâdem fikr-i Mevlâ’da

Gönül eğlenmez eğlenmez 

(Aziz Mahmud Hüdâyî). 

Ukbâda pâye almağa sâî olan kişi

Dünyâda doğrulukla görür bence her işi 

(Abdülhak Hâmit). 

Ne çâre ki âileden onu en son gören o olmuş ve bu değerli adam ukbâ hayâtına geçip gidivermiştir (Sâmiha Ayverdi).

Neye yarar sevdadan uzak olan, Yaşayan ölüdür Allah etmesin / Kapını çalmadan ölüm haberi, Sev seveni gözün açık gitmesin

Sevdayı çekip de gönülü bilen
Gönülsüzün kollarında yatmasın
Neye yarar sevdadan uzak olan
Yaşayan ölüdür Allah etmesin

Kerem’den, Mecnun’dan, Kamber’den beri
Sevda çeken bilir, gönüllü yari
Kapını çalmadan ölüm haberi
Sev seveni gözün açık gitmesin

Aşk irade gönüller sultan olsun
Gönül aradığın gönlünce bulsun
İsterim ki herkes muradın alsın
Zalim felek buna mani olmasın

Garibim gönülsüz yare varılmaz
Gönülsüz gövdeye kollar sarılmaz
Ömür biter buna karşı durulmaz
Ömür bitsin, bu sevdalar bitmesin Okumaya devam et “Neye yarar sevdadan uzak olan, Yaşayan ölüdür Allah etmesin / Kapını çalmadan ölüm haberi, Sev seveni gözün açık gitmesin”

bu dünya kalmak için değil, yanmak için / hak gönülde imiş, insanı gönülde gördüm.

her şey sana gelmek içinmiş.
bu dünya kalmak için değil, yanmak için.
sağ elim göğe, sol elim toprağa döndüm.
hak gönülde imiş, insanı gönülde gördüm. Okumaya devam et “bu dünya kalmak için değil, yanmak için / hak gönülde imiş, insanı gönülde gördüm.”