Etiket: Müslüman

“Ak parti, CIA tarafından işe alındı, FBI tarafından işten kavuldu”

https://vimeo.com/89196635

ismet özel

Soru: Türkiye’de neler oluyor?

“Türkiye’de neler oluyor sorusu Dünyada neler oluyor sorusundan kopartılabilir mi? Türkiye’de dünyada olanın dışında bir şey mi oluyor? Türkiye’de bütün hadiseleri yorumlayan onlara bir mana atfeden insanların Türkiye’ye mahsus bir bakış açısı var. Ama bunların hepsi dünyada olan bitenin bir uzantısıyla ona dikkat kesilmek gerekiyor. Yol sorduğunuz adamın yalancı olup olmadığını bilmeden yaşarsınız. İşin aslını bilenlerle işin aslını bilmeyenlerin hikâyesi birbirine hiç uymayabilir. Türkiye’de dinlemeler olduğunu söylüyorlar. Angela Merkel’i kim dinliyor meselesi çok daha önemli değil mi? Türkiye’de dinlenen niçin dinlenir Angela Merkel niçin dinlenir? ‘Alman bu dur bakalım ne yapacak’ diye bakıyorlar. Türkiye’de ne oluyor meselesi ile Dünyada ne oluyor meselesini birbiriyle koparmak mümkün değildir. ABD bir milli devlet olarak dünya hâkimiyetinde bir şeyleri elinde tutuyor gibi mi görünüyor. Başka şeyler mi görünüyor bir belirsizlik var. Bunu muayyen hale getirmek için ekstra şeyler yapmak zorunda. Bu ekstra şeylerden biri de Suriye de rejimi devirmekti. Ve bunu yapamadı. Suriye ikinci Vietnam’ı oldu. Bunun böyle olmasında başrol Putin Rusyası’ydı. “Biz kendimizi savunuyoruz Sedat’ı değil” demişti. Putin Rusya’sı ABD’nin ikinci Vietnam’ını idrak etmesine sebep olduğu için şu anda sıkıya alınmış durumda. Sonuç ne olur… “Türkiye’de ne oluyor?” meselesi “Dünya’da ne oluyor”un bir parçasıdır. AKP, CIA tarafından işe alındı. FBI tarafından işten kovuluyor. Türkiye’de göbeğiyle zihniyle herhangi bir organıyla ABD’ye bağlı olan insanlar bütün cepheleri işgal etmiş durumda. Türkiye’de eğer bir siyasi anlaşmazlık varsa-hiç sanmıyorum, böyle bir şey yok Türkiye’de- sadece Amerika’da olan güç mihraklarının farklı farklı yansımaları var. Farklı farklı insanlara bir şeyler söyleniyor. Eğer biz Türk ve Müslüman isek bizi birinci dereceden ilgilendiren hiçbir şey olmuyor. Veyahut bizim aleyhimize olmayan hiçbir şey olmuyor. Bunu da bütün oyuna katılanlar yapıyor. Bir kısmı bizim tarafımızda bir kısmı onların tarafında diye bir şey yok. Eğer biz Türk isek ve Müslüman isek hepsi bizim aleyhimize bir şeyler yapıyorlar…” İsmet Özel’in 8 Mart 2014 Cumartesi günü Tokat Güneş TV’de katıldığı “Gündem” adlı programın görüntü kaydından.

çamaşıra düşman, lekelere dost: müslümanlık iddiamızı çürütecek her şey aleyhimizedir

3 Nisan 2018 İsmet Özel yazısı.

Menşei itibariyle ve intikal vesilesi göz önüne alındığında kızıl bayrağımızı beyazlığıyla süsleyen ay yıldızı ne bugün bizim anladığımız Müslümanlıkla, ne de bugünkü dünyanın anladığı Türklükle irtibatlandırmak mümkündür; ama bütün dünyanın bizim ay yıldızımızı görür görmez bundan hem Müslümanlık, hem de Türklük intibaı edinmesinin önüne hiç kimse geçemiyor.

Böyle bir algıyı dünyada yürütülen her türlü siyasetin yıldırıcı teşhis gücüyle açılan anlam alanı intaç ediyor. Vakıalara teşhis koyan siyasetin kendisidir. Siyaseti kimisi politika olarak anlar. Çevir kaz yanmasın. Kimisi için siyaset idamdır. Bazıları seyislikle siyaseti eş tutar. Bu yaklaşımlardan hangisini benimsersek benimseyelim siyasetin asırlardan beri yılarak ve yıldırarak yapılabilen bir şey olduğunu gözden kaçırırsak siyaset yapamaz, siyasi bir başarıya varamayız. Yılmak ve yıldırmak çıplak insan münasebetlerinin mihveridir. Demek ki, insan münasebetleri karşımıza giyinik de çıkabilir. Siyaset karşımıza sıklıkla savaş kıyafetinde çıkacaktır. Asırlardan beri savaş çıkaranlar ben yılmayacağım; ama yıldıracağım diyenler takımıdır. Tarafların kozlarını paylaşılmağı ertelediği zaman dilimine barış demek âdet olmuştur.

Bu mülahazalar tahtında kızların başını örtmesini ay yıldızın yaydığı hissiyata benzetme durumunda kalırız. Bütün dünyada kendini dindar sayan her Katolik ve Yahudi kadının başı açık gezmekten rahatsız olduğu bilinir. Buna mukabil aynı “bütün dünya”nın zihni “örtülü” kadını Müslüman kadınla özdeşleştirmiştir. Okumaya devam et “çamaşıra düşman, lekelere dost: müslümanlık iddiamızı çürütecek her şey aleyhimizedir”

İsmet Özel – Mânâsızlık hoşumuza gidiyor.

7 Aralık İsmet Özel Köşe Yazısı

Başını örten kız dünyayı izah etmek için mi, yoksa dünyayı değiştirmek için mi felsefe bilecek? Ne biri, ne öteki. Başını örten kızın felsefe bilişi bir işe yarayacaksa onun şahsi mensubiyeti ve mensubiyetin aidiyete dönüşüp dönüşmediği hususunun tetkikine yarayacak. Bana ne mensubiyetten, aidiyetten diyen kızın başını örtmesi bir fenalıktır. Bu kızdan beklenecek şey hayatımızdaki loşluğa bekçilik yapmasıdır.

şair ismet özel
ismet özel

Hayatımızda hem kurtulunması gereken bir loşluk, hem de doldurulması gereken bir boşluk var. İnsan olarak loşluğun ve boşluğun hayatımızda olduğunun farkına yaratılış gayemizin Allah’a kullukta bulunduğunu öğrendiğimiz zaman varıyoruz. Allah’a kulluğun yegâne varlık sebebimiz olduğu bize bildirildiğinde sevinçten havalara uçacak bir yapıda değiliz. İlâh veya hayvan değil de insan isek yapımız aklın ve şehvetin nispetsiz harmanını aksettirir. İçimizdeki dürtülerin istikameti ya ilâhlaşmamızı veya hayvanlık şartlarının zevkini çıkarmamızı âmirdir. Boşluğu aklederek doldurabilir, loşluktan işitip itaat ederek kurtulabiliriz. Başını örten kız neyi akledeceği bilgisine, işitilmeğe değer olanın neyi ihata ettiği ferasetine felsefe bilerek kavuşacak. Okumaya devam et “İsmet Özel – Mânâsızlık hoşumuza gidiyor.”

İsmet Özel 15 Mart 2017 tarihli köşe yazısı

Arnavuti Zoti veya Nereden Çıktı Bu Kuyruklu Kürtler? (II)

Eğer XX. Hıristiyan asrının ilk çeyreği kapanmadan vuku (meydana gelme) bulan Sakarya Meydan Muharebesi aleyhimize sonuç verseydi bugün biz Türklerin adı sadece ansiklopedilerde anılacaktı. Keşke! diyenleri işitir gibiyim. Varsa sözüm demeyenleredir. Hakikatin neye, gerçeğin neye tekabül ettiğini tahayyül (hayal) bile etmekten aciz mahlûkatın (bütün yaratıkların) ekseriyeti (çoğunluğu) teşkil ettiği (oluşturduğu) ülkede hâlâ Türk adının devam etmesinden bir anlam çıkarılabilir mi? Tarih bir şey söylüyor. Öğrenmeği öğrenmiş olana tarih Türklük davasının İslâm davasından başka bir şey olmadığını bildiriyor. Hangi dilde söylüyor bunu ve o dili bilenin kursağında ne var? İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Tarihin Türklüğe mahsus vasıfları millî varlığı Türklerin zulmü sebebiyle zarar görmüş her hangi bir unsurun kulağına söylemesinin imkânı yok. Türk kime, hangi sebeple zulmetti? Böyle bir suale tarih cevap verir mi? Tarihin ümüğüne basıp işkence ederek ve/veya tarihe rüşvet verip ahlaksız tekliflerde bulunarak ona neler söyletilebilir?

ismet özel köşe yazısı
İsmet Özel

Kaba kuvvet ve para… Aynı şeyin iki yüzüdür bunlar. Böyle olduğu için tarih boyunca ne haydutluğu, ne de ticareti birbirinden uzak tutmağa bir kimsenin gücü yetebilmiştir. Dünyevî iktidar dediğimiz şey kaba kuvvet ve paranın hangi nispette olursa olsun birbiriyle telif (uyuşmalarını sağlama) edildiği alanda kararına kavuştu. Kula kulluğu allayıp pullayan dünyevî iktidar İblis’ in Âdem aleyhisselâm’a secde etmeği reddettiği andan itibaren her cins insanı bir kirden alıp başka bir kire bulaştırdı. Şiir doğmasaydı iktidarlar zulmünün habis (çok tehlikeli, öldürücü) kıskacına düşmüş insanlığın nefes almasına da imkân doğmayacaktı. Tarih içinde şiirin parlamasıdır insana mücadele şevki veren. Tarihlenmiş şiirin paraya ve kaba güce karşı panzehir vasfıyla belirip parlaması insanlığın nefessiz kalıp boğulmasına engel oldu. Kimileri kendilerinin de bir parçası oldukları kaba güç ve para habasetine (alçaklık) bahane bulmak için tarihin galipler tarafından yazıldığını söyler. Tarihi galipler yazar hükmünü benimsemek aslı olmayan bir şeyin asıl yerine geçmesine itirazdan feragat etme (hakkından vazgeçme) anlamına gelmekle kalmaz, güçten ve paradan medet ummanın varacağı yer hakkın tecellisi (görünme, belirme) karşısında nâdanlık (câhil, bilmez, bilgisiz) ve bîgâneliktir (kayıtsız, ilgisiz, alâkasız, lâkayt).

İnsanın muhtaç olduğu hayatiyeti galiplerin yazmaktan imtina (kaçınma) ettikleri, isteseler bile yazamayacakları tarih yüklendi. Nitekim vakti gelip Kur’an nâzil (inmek, nüzul etmek) olunca hakkın tecellisi hususundaki gevşekliğe son verme fırsatı insanoğlunun eline geçmiş oldu. Kur’an-ı Kerîm’e rağmen galiplerin yazdığı tarih âlemin ağzına sakız olmaktan geri durmadı. Müslüman bu akıntıya kapılsa da Mü’min tarih yükünden vazgeçmedi. Mü’min de bir şey çiğniyor, onun da hem dilinin üstünde, hem dilinin altında bir şey, bir şeyler var. Mü’minin çenesini kıpırdar gören bilsin ki, onun ağzında cümle âlemin çiğnemekte beis görmediği sakız değil sadece helâl lokma vardır. Her kim ki, küfre rıza göstermemiştir, o kişi Büyük Millet Meclisi’nin uhdesine (sorumluluğuna bırakmak) önce Saltanat, bilahare (daha sonra) Hilafet tevdi (teslim etme, emânet etme, verme) edildiğini akıldan çıkarmaz. O halde Türk olarak vazife hissimiz bizi hangi münasebetlerin milleti önce Saltanatla, bilahare Hilâfetle merbut (bağlı, bağlanmış, raptedilmiş) kıldığına dair bilgiye ve bilince kavuşma çabasına sürüklüyor. İnsanın bünyesi sakızı yutarsa neye, helâl lokmayı yutarsa neye maruz kalır? That’s the question. Okumaya devam et “İsmet Özel 15 Mart 2017 tarihli köşe yazısı”

İslâm’dan Türk çıkarılırsa geriye üçün biri kalır

GÜÇLÜ BİR HAYIR KAMPANYASINA HAYIR VEYA BÜYÜK TAŞTA KIRMAK KILICINI VE BEKLEMEK ÖLDÜRÜLMEĞİ EN DERİN KÖŞESİNE ÇEKİLİP EVİNİN (II)
Allah bize istediğimizden fazlasını değil; hak ettiğimizden fazlasını verir. Eğer hamt eden kullardan isek “Allah bana istediğimden daha çoğunu” verdi deriz. Nankörlüğü ağır basanlar gözünü başkalarının elde tuttuklarına diker. Demek ki, kulluk şuurunun menzillerini ahlak gösterir. Bu münasebetle dünya ölçüsündeki meselenin Türk olma imtiyazına talip olma noktasında düğümlendiğine şahit oluruz. Yalın haliyle Türk olmak bir imtiyazı ele geçirmek anlamına gelir mi? Eğer gözünü başkasının elindekine dikmiş çıtkırıldım Türk iseniz ve ikbalinizi kendini kâfirlere beğendirme tablasına çakılı bıraktıysanız elbette gelmez.

Olan biteni, kevniyatı yerli yerince kavradıysanız anlarsınız ki İslâm’dan Türk çıkarılırsa geriye üçün biri, semavî üç dinden biri kalır. Zıddına bir vakıa cereyan edemez. Yani Türk’ten İslâm’ı çıkarılırsa geriye hiçbir şey kalmaz. İşte bu hiç oluş, bu menfilik kendine isim olarak Türklüğün imtiyazı tabirini beğenmiştir. İslâm’ın satveti yoksa Türklük bahsini açmanın imkânı da yok. Dikkat edin: Bütün yerkürede kâfirlerin kâfirlikleriyle övünemedikleri bir toprak parçası varsa orası Türk vatanıdır. Türk milleti tarih içinde olanca imtiyazını küfrün gözüne bir vatan edinerek sokmuştur. Tek dişi kalmış canavarın dişinin geçmediği yegâne yer Misak-ı Millî ile çizilmiş hudutlardır. Türk vatanının serhaddi Türk’ün iman dolu göğsüdür. İşte bu yoktan var olma imtiyazı Türk milletine musahhar üstünlük ve hâkimiyet hakkı sağlamıştır. Yokluğun, yokluğu yoklamanın, adem hissinin taçlandırdığı yegâne millet Türk milletidir. Kendilerini bizdenmiş gibi gösterip bize ölümün gösterildiğini iddia ederek bizi sıtma sancısına razı gelmeğe iknaa uğraşanlar bizden değildir.

Dünya siyasi haritasında SSCB yer alırken Türk vatanının mümtaz vasfına atıfta bulunma kolaylığı vardı. Zira siyaseten dünyayı üçe bölenler tasniflerinin bir yerine Türk vatanını iliştiremiyorlardı. Türkeli ne kapitalizme metropol alan temin eden birinci dünyanın, ne kapitalizm karşısında hasm-ı câli rolü oynamak üzere icat edilmiş Sovyet peyklerinin ve ne de kapitalizme kan veren periferinin bir parçasıydı. Birinci, ikinci, üçüncü dünya Türkeli’ni ne içine alabiliyor, ne de dışında tutabiliyordu. Anlam arayanlar Türkeli’nin hem görünen, hem görünmeyen gücü karşısında çaresizdi. Türk vatanı eğer kendi selâmeti için elverişli yolu benimseme tavrı içine girerse bütün dünya için bir numune doğmuş olacaktı.

27 Mayıs 1960 akabinde Türkiye’nin bir sosyalist dönüşüm geçirmesi doğacak numuneye giden en kestirme yoldu. Bu yolu vaktiyle solcu görünmek suretiyle tıkamış bulunanlar 1982 Anayasası’nda yapılacak on dokuzuncu değişiklik adına girişilmeğe niyet edilen referandum sırasında hayır oyu ibraz etmeğe hazırlanıyor. Eğer bu muktedir aileler kampı fırsat bulup da güçlü bir hayır kampanyası yürütecek olursa evetçilere bir mazlum mevkii hediye etmiş olacak. Mazlum mevkiinin getirimine talip olanlar Dünya Sistemi’ne Türk topraklarının küfr hâkimiyetine halel getirmeyecek forma sokulma sözü vermiş olanlardır.

Binaenaleyh melanet 12 Eylül 1980 akabinde Müslüman numarası yaparak parsa toplamış olanlardan geliyor. Her boydan, her boyadan kâfir gün be gün Müslümanların Müslümanlar eliyle ölüme sürüklenmesinden kâr temin etmekle kalmıyor depolarına köleleştirdikleri hafızasız ve tahayyül kudretiyle tanışmamış yeni nesiller dolduruyor. Şiire dirsek çevrildiği için benim ellerim böğrümde. Çevremde ne kılıcımı kırmağa müsait büyüklükte bir taş kaldı, ne de öldürülmeği beklememe el verecek derinlikte odam var.

İsmet Özel, 10 Şubat 2017

 

BAYRAĞIMIZDAKİ KIZILLIK ŞEHİT KANI DEĞİLDİR

BAYRAĞIMIZDAKİ KIZILLIK ŞEHİT KANI DEĞİLDİR VEYA
ŞEREFİ TÜRKLÜKTE ARAYIP BULAMAYAN SANIR Kİ TÜRK’E İSOKRATES’TEN ZİYADE METE HAN YAKINDIR (I)

Ahmet Haşim şiirin “ufuklarda yüzen nazenin bir balon” ibaresine hapsedilmesini kusur ittihaz edenlerce kınandı. Giderek Haşim’e cevap “ufuklarda yüzen al sancak” ibaresiyle verilmiş oldu. İslâm dairesinde isek agâh olacağız. Böylesi münasebetleri kör tesadüfler sanma hatasına düşmek Türk’e yakışmaz. Türk’e insanın dünya hayatındaki yerini olduğu kadar, bu yer ile şiir arasındaki münasebeti ayan ve beyan etmek yaraşır. Zira Türk varlığı bu varlığın fark edilmesine fırsat veren günlerden itibaren varoluşun izahıyla bütünleşmiş, Türk vatanını şekle Türkçenin tebcili sokmuştur. Biz Türklerin dik durmasının, durabilmesinin sebebi, gerekçesi dinimizin hediyesi dilimiz vasıtasıyla tarihte iki kez vatanlaştırdığımız topraklardır. Dik duruyoruz; omurgamız var.

ismet-ozelİnsanın şerefi ile omurgası arasında ne münasebet bulunduğu meraka değer. Neye denir omurga? Ne işe yarar? Bir fert, bir şahıs olarak bizzat size omurgalı denilmesi için bir sebep var mı? Hangi sebep var? Bilim dilinde tabir olarak rastladığımız “omurgasız hayvanlar” tasnifte bir yeri işaret ediyor. Dile kulak verdiysek ve dile getirilen insanın omurgasızlığı olduysa, bilinsin ki, bununla tasvirine yeltenilen ahlâk sefaletinden başka bir şey değildir. Hangi insana omurgasızlık yakıştırıldıysa o kimse toplum hayatındaki pespayeliğin delillerinden biri yerine geçer. Öyleyse nedir omurgalı insan? Tarih içinde insanların omurgaları emanet ehli oluşları sebebiyle taayyün etmiş, muayyeniyet kazanmıştır. Omurgası olan metbudur; taabi değil. İnsanların bellerini dik tutabilmeleri kendilerine bir şey emanet edilebilecek karakteri kesp etmeleri şartına bağlıdır. Kim ki, dile kulak vermekten geri durdu, onun şaşkınlığa düşmesine engel olunamaz. Türk dili çerçevesinde CHP Türk milletini devletten, MHP Türk milletini milletten, AKP Türk milletini dinden etti denildiğinde omurgasızlığın neye mal olduğu anlatılmaktadır.

Omurgamız hem bizim söylediğimiz sözler, bizim takındığımız tavırlar, hem de bize hitaben söylenilen sözler, bize karşı takınılan tavırlar itibariyle bir maliyete taalluk eder. Bu satırları okuma zahmetini göze almış biri olarak sizin de Türk’e Mete Han’ı İsokrates’ten ziyade yakın sanma ihtimaliniz yüksek, hem de pek yüksektir. Çünkü modernliğin yükseldiği asırlar içinde Türklere Yahudiler, Ermeniler, Rumlar Türklük hususunda bir zannı hak olarak bildirdi. Ne niyetle yaptılar bunu? Hangi Yahudiler, hangi Ermeniler, hangi Rumlardı bunlar? Bunlar Yahudiliği en üstün değer olarak bilen Yahudiler, Ermeniliği en üstün değer olarak bilen Ermeniler, Rumluğu en üstün değer olarak bilen Rumlardı. Türk’ün ne olduğu, kim olduğu hususunda aralarında vardıkları mutabakatı bize, biz has Türklere yutturmuşlardır. Bu yüzden dünyanın her yerinde sanılır ki Küçük Asya’ya tam tekmil Türk olarak at üstünde gelindi.  Okumaya devam et “BAYRAĞIMIZDAKİ KIZILLIK ŞEHİT KANI DEĞİLDİR”

Birand: Bana yalaka diyeceksiniz ama Erdoğan artık bir dünya lideri

M. Ali Birand, AK Parti’ye yakın olmakla suçlanan yazarların bile ağzını açık bıraktıracak bir yazı yazdı…

Erdoğan`ın Batı`dan görünüşü…

Sizlere Erdoğan’ın, Washington, Paris ve en son olarak Atina’da nasıl göründüğünü, hakkında neler dendiğinin bir özetini yapabilirim. Ancak lütfen bu yazıyı okuduktan sonra “Başbakana yalakalık yaptın” gibisinden mesajlar yollamayın. Burada, gittiğim ülkelerin politikalarını yapan veya bu politikaları etkileyen üst düzey kişilerin neler dediklerini aktaracağım. Bu bir anket değil, bir izlenim yazısıdır.

Başbakan Erdoğan’ı bizler başka türlü görüyor ve değerlendiriyoruz, yabancılar ise bambaşka görüyorlar.

Dolaştığım Başkentlerde konuştuklarım için Erdoğan adeta Robin Hood gibi bir efsane kahramanıymış muamelesi yapılıyor.

En önemli niteleme, arkasından iten bir ailenin, bir gücün veya para desteğinin bulunmaması. Üstüne üstlük, Türkiye’nin egemen güçleri tarafından cezalandırılmasına rağmen, mücadele ederek iktidar olması, insanlara çok cazip geliyor.

Genel kanı, Türkiye’yi son birkaç yıl içinde önemli derece değiştirdiği ve eski tabuları yıkıp, yeni bir düzen kurmayı başardığı şeklinde. Özellikle Asker ve Yargı konularında attığı adımlar ve çeşitli Açılımlar, batı dünyasında “ Türkiye’yi normalleştiriyor” şeklinde okunuyor.
En son gittiğim Atina’dan bir örnek vereyim.

Erdoğan’ın Türkiye’yi bölgenin en ilginç ve en güçlü ülkesi konumuna soktuğu anlatılıyor. Özellikle başarılı bir dış politika izlediği ve bölgede sözü dinlenen bir lider olduğu vurgulanıyor. Bunları söyleyenler de, ne dediklerini bilen insanlar. Biz beğenmesek ve eleştirsek, hatta korksak dahi, Batı bambaşka görüyor.

Karizmasıyla, diplomasiye pek uymayan çıkışları, sert tepkileriyle hafif korkulan ve “Bunun üstüne fazla gitmeyelim” denilen bir lider portresi var.

Amerikan ve İsrail çevrelerinde, İran politikası nedeniyle kuşkuyla izlendiği doğru, ancak bunu bir pazarlık kartı gibi kullandığını ileri sürenler de çok.

Özetle genelleme yaparsam, Erdoğan batı dünyasında büyük dikkatle izlenen, atacağı adımların Türkiye’yi nereye götüreceği sorgulanan, ancak herşeye rağmen farklı ve dikkati çeken, Türkiye’yi öne çıkaran bir lider olarak görülüyor.

Ancak bu durumu sadece Başbakan’ın becerisine de bağlamamak gerekir. Bana en çok tekrarlanan unsur, Türkiye’nin bölgede büyük bir ekonomik güç konumuna gelmesi.Erdoğan istediği kadar karizmatik olsun, Türk ekonomisi böylesine büyümese, emin olun Erdoğan da böylesine dikkat çekmezdi.

Müslüman ülkelerden görünüş çok farklı
Tabii bir de Doğu’dan, daha doğrusu müslüman ülkelerden görünüş var.
O müslüman ülkeler ki, bundan bir süre öncesine kadar, Türkiye’yi küçümser, hatta müslümanlığını dahi sorgulardılar.

Şimdi durum değişmiş.
Benim en çok dikkatimi çeken nokta, konuştuğum insanların, Erdoğan’ı dindarlığından, eşinin türbanlı olmasından memnuniyet duyarken, aynı zamanda genel duruşu, konuşmaları, İsrail’e kafa tutuşuyla, ancak Türk ekonomisinin giderek büyümesiyle de değerlendirmeleriydi.

Irak ile ilgili tezkerenin reddi…
Peres’e one minute çıkışı…
Gazze konusundaki tutumu…
Ermeni ve Kürt açılımları…

Bütün bunlar, Erdoğan’ı doğu ülkelerinde de sivrilmiş. Kimselerin yapamadığını veya Türkiye’nin eskiden yapmadıklarını yapar olması, Başbakanı farklılaştırmış.

“Müslüman ülkelerde Türkiye giderek cazibe merkezi olmaya başladı” diyen bir Mısır’lı diplomat, Türkiye’nin sadece Filistin konusunda değil, bugün geldiği nokta itibariyle gıpta edildiğine dikkat çekti.

Ak Parti’nin dindar yaklaşımı, türbanlı eşlerin Çankaya ve Başbakanlığa yükselmeleri ve İslam ile ilişkisi de bu ülkelerin dikkatini çekiyor. İslamın kendini düzeltmesi gerektiğini söylemesi, ABD’ye rağmen, İran yaklaşımını sürdürmesi, birçok ezberi bozuyor..

Ancak, Erdoğan’a bu övgüler kişisel olarak gelmiyor. Türk ekonomisinin giderek büyük bir güç durumuna girmesi, Başbakanın çıkışlarıyla birleşince bir anlam kazanıyor.

Müslüman ülkelerin bu tutumunun altında “… Baksanıza, Türkler hem müslüman bir parti tarafından yönetiliyor, hem demokrasileri işliyor, hem de zenginleşiyorlar” sözcükleri yatıyor.

Ekonominin müthiş bir üretim gücüne kavuşması, Türk yaşamını yansıtan TV dizilerinin müslüman ülkelerde beğeni kazanması, bunun yanında, dış politikasının değişmesi ve Ankara’nın sesini yükseltmesi, müslüman ülke halklarında “ Biz neden Türkiye gibi olamıyoruz?” sorularının sorulmasına yol açıyor.

Mısır da, Orta Doğu’nun büyük gücü sayılır. Ancak, Türkiye giderek öne geçiyor. Nedeni de yine ekonomisinin büyümesi ve ülkenin zenginleşmesi. Fatura baştaki lidere kesildiği için, herkes Erdoğan’ı alkışlıyor.

Mutlaka doğu ülkelerinde de Erdoğan’dan ve politikalarından hoşlanmayanlar vardır , ancak Türk Başbakanı’nın , İslam dünyasında Batı’ya oranla çok daha cazip görünüyor.

MEHMET ALİ BİRAND – POSTA