Etiket: Osmanlı

İsmet Özel: II. Osman saltanatından itibaren her sahada çektiğimiz acılar yanımıza kâr kaldı.

ismet özel köşe yazısıOswald Spengler’in Der Untergang des Abendlandes (Batı İllerinin Harâbîliği) kitabına, bu kitabın (Batının Çöküşü- Materyalist hümanistlerden, ütopyalardan, “daha iyi bir dünya” taraftarlarından nefret ederdi. Ona göre barış, tek taraflı bir çözüm şeklidir. İnsanın makina karşısındaki tavrını eleştirir. Mühendisler birer “makina papazı” olmamalıdır. Makina dünyaya hakim olduğu sürece her Avrupalı ona hayranlık duyacaktır. Buna karşılık Hintli, Çinli veya doğulu herhangi bir insan ondan içten içe nefret etmektedir. Fakat sanayiye ve zengin olmaya kim karşı çıkabilir?) doğru ve yerinde hükümler ihtiva ettiğine her iki dünya savaşının da mağlubu olarak halen muamele gören Almanya’ya rağmen inanırım. Tıpkı aynı yazarın Hitler’i bir kahramana değil ancak operanın bir soytarısına benzetilebileceğini telmih eden hükmüne yürekten inandığım gibi. Okumaya devam et “İsmet Özel: II. Osman saltanatından itibaren her sahada çektiğimiz acılar yanımıza kâr kaldı.”

Osmanlı Tarihi | Fetret Devri (1402-1413) | Çelebi Mehmed

Osmanlı Tarihi | Fetret Devri (1402-1413) | Çelebi Mehmed

Kaynaklar:

Mufassal Osmanlı Tarihi (Hey’et) c.1 sh.215
Mufassal Osmanlı Tarihi (Hey’et) c.1 sh.237
Mufassal Osmanlı Tarihi (Hey’et) c.1 sh.230
Aşıkpaşazade (Nihal Atsız neşri), sh.90
Ahmed Es’ad Ben’im, İstanbul Tarihsiz,sh.74
Solakzade Tarihi, c.1. sh.136
Solakzade Tarihi, c.1. sh.128…
Solakzade Tarihi, c.1. sh.123-126
Neşri Tarihi, c.1. sh.373-379
Dr. Vahid Çubuk, Kuruluşundan Cumhuriyete Büyük Osmanlı Tarihi, c.2, sh.259
ilber ortaylı , türk tarihi 2

Gül olanın aslı güldür, Peygamberin nesli güldür, Girdim şahın bahçesine, cümlesi aşı güldür gül

Gül olanın aslı güldür, Peygamberin nesli güldür, Girdim şahın bahçesine, cümlesi aşı güldür gül

Gül olanın aslı güldür, Peygamberin nesli güldür,
Girdim şahın bahçesine, cümlesi aşı güldür gül..

Asmasında gül dalları, kovanında gül balları,
Ağacında gül hâlleri, selvi çınarı güldür gül..

Açıl gel ey gonca gülüm, ağlatma şeydâ bülbülün,
Şu inleyen garib dilin, âh-u efgânı güldür gül..

Gülden terâzi yaparlar, gül ile gülü tartarlar,
Gül alırlar gül satarlar, çarşı pazarı güldür gül..

Gel hâ gel gül ey Nesîmi, geldi yine gül mevsimi,
Bu feryad bülbül sesi mi, sesi feryâdı güldür gül..

NESÎMİ

Kırıkkale Kalkolitik Çağı Tarihi

Japonların 1990-91 yılları arasında Kırıkkale il merkezi ve ona bağlı ilçe ve köyleri kapsayan yüzey araştırmalarında toplam 21 höyük ve düz iskan saptanmıştır. Bu merkezlerden toplanan seramik örneklerinin değerlendirilmesi sonucu bölgenin Kızılırmak kavsi dışında kalan alanda Neolitik Çağ ve sonrası, Kızılırmak kavsi içinde kalan alanda ise bu dönemi takip eden Kalkolitik Çağı, Eski Tunç Çağı, Assur Ticaret Kolonileri Çağı, Hitit İmparatorluk Çağı (zayıf), Frig ve Hellenistik-Roma Çağları ile Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait yerleşim birimleri ve bu dönemlerin kültürlerini yansıtan kalıntılar saptanmıştır.

Okumaya devam et “Kırıkkale Kalkolitik Çağı Tarihi”

yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek; kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın... Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

FETİH MARŞI

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden….
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın…
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini…
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ….

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın…

Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!

Arif Nihat ASYA

ibḳā – ipka – beka – ﺍﺑﻘﺎﺀ

(ﺍﺑﻘﺎﺀi. (Arapça: beḳā’ “devam etmek, sâbit olmak, kalmak”tan ibḳā’
1. Sürekli ve dâimî kılma: 

Meram ibkā-yı nâm etmekse bir mısrâ da kâfîdir / Aceb hayretteyim ben Sedd-i İskender husûsunda (Koca Râgıb Paşa – Ş.A.D.). 
2. Bulunduğu hal üzere, olduğu gibi ve yerinde bırakma, dokunmama: 

Kadîm kıdemi üzerine terkolunur kāide-i esâsiyyesine binâen şeyhin birkaç asır-dîde mezârı ipkā ve sökülen taşları yerlerine ircâ edilmiştir (Selim N. Gerçek). 
3. eski. Sınıfta bırakma. 


 İpkā etmek: 
1. Sürekli kılmak, sürekli bir duruma getirmek:
Etmek istersen eğer dehrde ibkā-yı kemâl / Âteş-i aşk u mahabbetle kıl ifnâ-yı vücûd (Hersekli Ârif Hikmet).
İbkā-yı eser mûcib-i tahsîl-i bekādır (Nâmık Kemal).

Milletimizin unvân-ı iftihârı olan nâmını cihân-ı fenâda ilelebet ipkā etmiştir (Nâmık Kemal). 
2. Yerinde bırakmak, değiştirmemek: 

Bir hâkan da sâir hâkanlıkları fethettiği zaman eski hâkanları yerlerinde ipkā ederdi (Ziyâ Gökalp).
İpkā kalmak: eski. Sınıfta kalmak. İpkā hil’ati (kürkü): Osmanlı devlet teşkîlâtında yerinde bırakılan memurlara giydirilen hil’at, kürk. 

İpkā fermânı (hükmü): 
1. Yeni bir pâdişah tahta çıktığında başta sadrâzam olmak üzere devlet ricâlinin yerlerinde kaldıklarını bildirmek üzere çıkarılan ferman. 
2. Osmanlı devlet teşkîlâtında tâyinleri bir veya iki sene için yapılmış olan memurların memûriyetlerinde bırakıldıklarına ve hizmetlerinin uzatıldığına dâir çıkarılan ferman, yazılı hüküm. 


İbkāen (ﺍﺑﻘﺎﺀًzf. (ibkā’nın tenvinli şekli) Yerinde bırakılarak. 
İbkāen tâyin: Eski memûriyetin devâmı veya azledilen memurun tekrar eski işine getirilmesi hakkında kullanılan tâbir.

kılıç kabzasında kınalı parmak veya geçer not, artı puan

14 Aralık 2017 tarihli İsmet Özel köşe yazısı.

NTV… Açılımı: Nergis TeleVizyonu. Bize bu nergisin nereden derlendiğini merak etmek düşüyor mu, düşmüyor mu? Madem vaktiyle felsefenin hayretle başladığını söylemişler; siz de felsefeye bulaşarak nergisin nereden derlenip toparlandığını söylediğim zaman hayret edeceksiniz: Mahut televizyon kanalının ihdas edildiği günlerde bu yayın kurulunun Amerikanca “National” lâfzına liyakat kesp edeceğine muhakkak gözüyle bakılıyordu. Tıpkı silahlı müttefik kalıntısı güçlerin Irak topraklarına girer girmez orada şıpın işi bir Kürt devleti kuracağına, geri kalan arazide de biri Sünnî, diğeri Şii olmak üzere iki Arap devletinin kurulmasını sağlayacağına muhakkak gözüyle bakıldığı gibi. Yani ki, “our boys” ülkesi haline getirilmiş ülkede nergis, hani o eğildiği suda gördüğü suretine âşık olan nergis unutulup gidecek, dolar yeşili National baki kalacaktı. Öyle olmadı. Bir gün din gününün geleceğine inanmayanların hangi gözünün (sağ veya sol) neye nasıl baktığı bir şey. Din gününün malikinin Allah olduğuna inananların iki gözüyle ne gördüğü başka bir şey.

kılıç kabzasında kınalı parmak
ismet özel köşe yazısı

Türk gücü karşısına bilkuvve temellerini hassaten İtalyan şehir devletlerinde XIV. Hıristiyan asrında atan kapitalizmin meydana çıkışı maliyeti gözeten bir Dünya Sistemi tesis edilmesi demekti. Bu sistemin altı yüz senedir işleyişini temin eden Türk korkusudur. Modernlik emniyetini Türklüğün ne türden olursa olsun herhangi bir rotadan mahrum bırakılması politikasından başka bir yerde aramış değildir. Türk tesirsiz bırakıldı; ama halen Dünya Sistemi’nin karın ağrısına sebep olmaktadır. Türk nasıl tesirsiz bırakıldı? Karşısında bir hareketi ancak sistemli bir çabayla yürütülebilen Türk olanca gücünü kendine vatan kazandıran kılıç kabzasındaki kınalı parmaktan alıyordu. Tüfeğin icadıyla mertliğin bozulması Türkleri kendi devletlerini İslâm’la muaheze etme imkânından alıkoydu. O parmağın kabza tutmağa yaramaz hale getirilmesiyle beraber kınalanmasının da bir mânâsı kalmadı. Okumaya devam et “kılıç kabzasında kınalı parmak veya geçer not, artı puan”