GÜÇLÜ BİR HAYIR KAMPANYASINA HAYIR VEYA BÜYÜK TAŞTA KIRMAK KILICINI VE
BEKLEMEK ÖLDÜRÜLMEĞİ EN DERİN KÖŞESİNE ÇEKİLİP EVİNİN (I)
“The true genius shudders at incompleteness – and usually prefers silence to saying something which is not everything it should be.” – Edgar Allan Poe
Türk milleti nerede? Türk şiirinin olduğu yerde mi? Wo stehen wir heute? Oder wohin gehen wir? Türk dediğin ipi çekilerek mezbaha yolu öğretilen bir mahlûk mu? Modernleşmesinin elindeki en müessir âletini, her safhada medeniyete intibakının vesilesi modernlik siyasetine vaziyet eden parlamenter mekanizmasını elden çıkardıktan sonra geriye ne kalacak? Var mı şiirin bu olan bitenle alâkası? Tanrı Türk’ü korusun diyenler Allah’tan ümitlerini kesmiş haldedir.
“Allah’ın yardımı ne zaman?” Tevrat’ta da zikredilen bu sualin yakınlarına uğramak ömrümün hiçbir safhasında vaki değil. Çocuk yaşımda rahmetinin gazabını aştığını bellediğim Allah mütevekkil kulunun üzerinden meleklerinin kanatlarını bir an bile eksik etmedi. Yeten, irişen, yardım eden Allah idi ve hep bilâ fasıla odur; ama benler ve bizler nankörlük göstermekten geri durmayız. İnsanlık hususiyetlerimiz inhirafa, itizale, azgınlık cezbesine maruz bırakır bizi. Günlük hayatımızı Allah’tan gayrısının korkusu yönlendirir. Bu korkudan kurtulmak için Allah’tan gayrı bir şahit arar, fazladan bir şahidimiz, bir yedek şahidimiz de ağyar olsun isteriz. Benim de insanlığımın, dolayısıyla azmağa temayülümün olması kendimi bir şey sanıp öngörülerde bulunmama yol açtı şimdiye dek. Şimden gerü açılan bu yolun yerini tutacak bir salim yol bulup kestirmecilik, indirgemecilik huyundan vazgeçerek dünyada bulunuyor olmaktan ders almalıyım. Hâlâ, bu yaştan sonra.
SSCB’nin haritadan silinmesi sonrasında siyaset sahasında nelerin vuku bulacağına dair kehanetlerimin hiç biri tutmadı. Önce ABD silahlı kuvvetleri “Körfez’e müdahalede bulunamaz dedim. Fikrimce bir yandan II. Cihan Harbinin mağlupları, diğer yandan harbin sonuçlarına küsmüş Avrupa güçleri böyle bir müdahaleye geçit vermeyecekti. Meğer benim Avrupa’da gücün “g”sinin bile kalmadığını göstermeyen bir cam kürem varmış. Cümle âlem ile beraber gördüm ki, cüretkâr müdahale gerçekleşmekle kalmadı Pentagon güdümündeki modern silah sanayii Orta-Doğu’daki iktidarlarını her gün biraz daha pekiştirerek mutlaklaştırdı.
Tutmayan kehanetlerimin bir diğeri Dünya Sistemi’nin Türkiye’deki atama politikası dâhilindedir. Sistemin ülkemiz içindeki işlerini bilhassa 12 Eylül 1980 sonrasında ilerletme vetiresinde Süleyman Demirel’den ziyade Bedrettin Dalan’ı istifadeli addedeceği görüşümü yazarak dile getirdim. Bu görüş cam küremdeki arızadan bihaber olmamın hasılasıydı. Cam küremin kimin eli kimin cebinde bölümü iyi çalışmıyormuş. Bu bölümdeki arızayı halen giderebilmiş değilim. Bedrettin Dalan yurt dışından Türkiye’ye dönebilmek için kimin, kimlerin, Türkiye üzerinde hak iddia eden hangi çevrelerin torpilinden yararlandığını bilmiyorum.
Dikkatimizi şu iki şey üzerine toplamazsak Türkler olarak başımıza ne geldiğini fark etmemiz imkânsızdır. Birincisi SSCB’nin haritadan silinmesi vakıasıdır. Bunun yanı sıra dikkatimizi Dünya Sistemi’nin Türkiye’deki atama politikasından ayırmamalıyız. Niçin? Türk olmanın imtiyaz kazandırdığını bilip hissetmemiz ancak bu iki şeyin niçin önemli olduğunun şuuruna varma seviyesini tutturabilmemizle mümkündür. “Ben Türk olma imtiyazına talip değilim” diyenler evvel ahir neyin nesi olduklarını seçtikleri pozisyonla göstermiş oluyorlar.
İsmet Özel, 8 Şubat 2017