Neyin millet hayatını çürüteceği sanatçının, şairin tarassut sahasındadır. Bu meyanda Sezai Karakoç olanca şairliğini “Mona Roza”yı yazmış olmasına değil, bilakis yazmamış olmasına borçlu idi. Nitekim bunun bilinci sayesinde yıllar yılı kendi yönetiminde yürüyen Diriliş Yayınları’nın neşriyat programında şair “Mona Roza”ya yer vermedi. Ne zaman ki Türk milleti ile Sezai Karakoç arasındaki nazik bağı koparmak Dünya Sistemi nazarında muacceliyet kesp etti işte o zaman “Mona Roza” Diriliş Yayınları’nın neşriyat programına girdi. Bu tıpkı Orhan Gencebay’ın Türk Müziği Sanatçısı sayılması gibi bir şeydi.
Babası Birinci Cihan Haribinde Kafkasya Cephesi’nde vuruşurken Ruslara esir düşmüştür. Babası orta halli bir tüccardı. Dedesi Plevne Savunması’na katılmış, Gazi Osman Paşa’nın takdirini kazanmıştır. Annesi ev hanımıydı. Ahmet Sezai Karakoç, ilkokul öğrenimini 1938-1944 arasında Diyarbakır Ergani’de tamamladı. 1944 senesinde imtihanlara katılıp Maraş Ortaokulu’nda bilabedel yatılı olarak okumaya hak kazandı. 1947-1950 arasında lise öğrenimini de bilabedel yatılı olarak Gaziantep Lisesi’nde tamamladı. Lise öğrenimi süresince felsefe dersine alakalı oldu ve fakültede felsefe okumaya niyetlendi. Üniversite tahsili için İstanbul’a geldi. Babası ilahiyat fakültesi okuması taraftarıydı. Yatılı olarak öğrenimi sadece Siyasal Bilgiler Fakültesinde görecebilecekti. Üniversite imtihanına hazırlanırken kazanamama ihtimalini düşünerek felsefe bölümüne kayıt yaptırdı.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanarak başladığı yüksek öğrenimini 1955’te fakültenin Maliye Bölümünden mezuniyetle tamamladı. Altan Öymen’le aynı dönemdendi. Mecburi hizmet sebebiyle Maliye Bakanlığında Hazine Genel Müdürlüğü Dış Tediyeler Muvazenesi bölümüne atandı.
Daha sonra Maliye Müfettişliği imtihanına girdi ve kazandı. 11 Ocak 1956’da müfettiş yardımcılığı görevine başladı. 1959 yılında İstanbul’da gelirler kontrolörü oldu. Bir ara Ankara’ya çağrılıp Yeğenbey Vergi Dairesi’nde görevlendirildiyse de kısa bir müddet sonra yine İstanbul’daki görevine döndü. Görevi icabı Anadolu’yu çok gezdi ve birçok il ve ilçeyi inceleme, tanıma fırsatı buldu. 1960-1961 yıllarında yedek subay olarak yaptığı askerlik görevinden sonra İstanbul’daki görevine kaldığı yerden devam etti. 1965’ten 1973’e kadar birçok kez istifa etti. 1973’ten bu yana da hiçbir resmi vazife almadı.
“Türkiye’de yaşayan insanlar olarak her şeyi sakat biliyoruz. Neden? Şu andaki durumu bilmiyorum. Ancak ben tahsil ederken Türkiye’de mektep çocuklarına iki tarih öğretilirdi. Biri normal tarih dersi diğeri lisede başlayan inkılap tarihi dersi. Eğer tarih dersinde söylenen şeyler inkılâp tarihi dersinde söylenen şeylerden farksız ise bunu o dersin içine sokabilirsiniz. Veyahut sadece inkılâp tarihi okutursunuz böylece bütün tarihte o günlere gelininceye kadar nelerin yaşatıldığını öğretirsiniz. Böyle bir şey yapılmadı. Türk çocukları sanki şizofrenmiş gibi bir tarih anlayışına sahip oldular. Bir de inkılâp tarihi bilinince sahip oldular. Böyle bir şey yaşandı bugün ve hala bunun sarsıntılarını hissediyoruz. İnkılâp tarihinde Türkiye’de Cumhuriyetten sonra itibarlı olan insanların temize çıkmalarına sebep olacak şeyler öğretildi. Ama ‘Tarih’te Fransız çocuklarının mektepte okudukları şeyle öğretildi. Dolayısıyla tarih açısından doğru bir şey bilmemize imkan yok. Bu konuda çok yaygın kanaat cumhuriyetle birlikte misakı milli sınırlarımıza kavuştuğumuzdur. Bu tamamen yalandır. İstiklal Harbi sonunda biz misakı milli sınırlarını feda ederek devlet kurabildik…”
ismet özel
İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı Şair İsmet Özel’in Çarşamba Kitap Fuarı etkinlikleri kapsamında, “Küfrün İhsanı Olmaz” adı altında konuşmadan.
“Türkiye’de neler oluyor sorusu Dünyada neler oluyor sorusundan kopartılabilir mi? Türkiye’de dünyada olanın dışında bir şey mi oluyor? Türkiye’de bütün hadiseleri yorumlayan onlara bir mana atfeden insanların Türkiye’ye mahsus bir bakış açısı var. Ama bunların hepsi dünyada olan bitenin bir uzantısıyla ona dikkat kesilmek gerekiyor. Yol sorduğunuz adamın yalancı olup olmadığını bilmeden yaşarsınız. İşin aslını bilenlerle işin aslını bilmeyenlerin hikâyesi birbirine hiç uymayabilir. Türkiye’de dinlemeler olduğunu söylüyorlar. Angela Merkel’i kim dinliyor meselesi çok daha önemli değil mi? Türkiye’de dinlenen niçin dinlenir Angela Merkel niçin dinlenir? ‘Alman bu dur bakalım ne yapacak’ diye bakıyorlar. Türkiye’de ne oluyor meselesi ile Dünyada ne oluyor meselesini birbiriyle koparmak mümkün değildir. ABD bir milli devlet olarak dünya hâkimiyetinde bir şeyleri elinde tutuyor gibi mi görünüyor. Başka şeyler mi görünüyor bir belirsizlik var. Bunu muayyen hale getirmek için ekstra şeyler yapmak zorunda. Bu ekstra şeylerden biri de Suriye de rejimi devirmekti. Ve bunu yapamadı. Suriye ikinci Vietnam’ı oldu. Bunun böyle olmasında başrol Putin Rusyası’ydı. “Biz kendimizi savunuyoruz Sedat’ı değil” demişti. Putin Rusya’sı ABD’nin ikinci Vietnam’ını idrak etmesine sebep olduğu için şu anda sıkıya alınmış durumda. Sonuç ne olur… “Türkiye’de ne oluyor?” meselesi “Dünya’da ne oluyor”un bir parçasıdır. AKP, CIA tarafından işe alındı. FBI tarafından işten kovuluyor. Türkiye’de göbeğiyle zihniyle herhangi bir organıyla ABD’ye bağlı olan insanlar bütün cepheleri işgal etmiş durumda. Türkiye’de eğer bir siyasi anlaşmazlık varsa-hiç sanmıyorum, böyle bir şey yok Türkiye’de- sadece Amerika’da olan güç mihraklarının farklı farklı yansımaları var. Farklı farklı insanlara bir şeyler söyleniyor. Eğer biz Türk ve Müslüman isek bizi birinci dereceden ilgilendiren hiçbir şey olmuyor. Veyahut bizim aleyhimize olmayan hiçbir şey olmuyor. Bunu da bütün oyuna katılanlar yapıyor. Bir kısmı bizim tarafımızda bir kısmı onların tarafında diye bir şey yok. Eğer biz Türk isek ve Müslüman isek hepsi bizim aleyhimize bir şeyler yapıyorlar…” İsmet Özel’in 8 Mart 2014 Cumartesi günü Tokat Güneş TV’de katıldığı “Gündem” adlı programın görüntü kaydından.
Âtîyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
Îmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit! “İki el bir baş içindir.”
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki, süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
(…)
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
(…)
Yeis öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: Telâfi edecek bunca zarar var.
(…)
âtî: gelecek ziyâ: ışık meyyit: ölü yeis: ümitsizlik hüsran: zarar halk: yaratma
günümüz türkçesi ile: Geleceği karanlık görerek azmi bırakmak… Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. Îmânı olan kimse gebermez bu ölümle: Ey dipdiri ölü! “İki el bir baş içindir.” Davransana… Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin. Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki, süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
(…)
Âlemde ışık kalmasa, yaratmalısın, halk! Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
(…)
Ümitsizlik öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır. Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar… Uğraş ki: Telâfi edecek bunca zarar var.
(…)
Uğur Işılak / Akifçe albümünün “Bu Vatan Batmayacaktır” parçası.
Söz: Mehmet Akif Ersoy Müzik: Uğur Işılak