Etiket: TSK

Genelkurmay açıklaması

Taraf Gazetesi Yazarı Ahmet Altan’ın Genelkurmay açıklaması isimli köşe yazısı.

Bizim ordu, gerçek bir ordu olsaydı, zaten bugün bu ülkede savaş yaşanmazdı.

Ordu, siyasete müdahale etmez, Kürt meselesinin demokrasi içinde çözümünü engellemez, işleri çığrından çıkartmazdı.

Darbe yapıp Diyarbakır Cezaevi’ni Kürtler için bir cehenneme çevirmezdi.

Kendi içlerinde “illegal” yapılar oluşturup insanları sokaklarda öldürmezdi.

Barış ihtimali belirdiğinde “33 asker” faciasını yaşatmaz, insanları kışkırtmazdı.

Ordu ordu olsaydı, mesele kendi doğal mecrasında akar, Kürtlerin dillerini konuşması yasaklanmaz, hoşnutsuzluklarını siyaset içinde anlatmaları engellenmezdi.

Ama bizim ordu, ordu olmak istemedi, ordudan başka bir şey oldu, siyasete müdahale etti, Kürtlere, dindarlara, solculara baskı yaptı, ülkeyi bir kışlaya çevirmeye uğraştı.

Yıl 2010, hâlâ “darbe planları”, andıçlar, lahikalar çıkıyor ordunun içinden.

Daha önce de birkaç kere yazdım, bir ordu siyasetle uğraşmaya başladığında onun “askerliği” biter, askerî yeteneklerini kaybeder.

Dün Genelkurmay Başkanlığı, Hantepe baskınıyla ilgili bir açıklama yayınladı.

Hantepe’deki çocukları “bile bile ölüme bırakmadıklarını” anlatabilmek için nasıl “beceriksiz” olduklarını, askerî yeteneklerini nasıl tümden kaybettiklerini anlatmak zorunda kalmışlar.

Askerî yeteneklerini kaybettikleri zaten belli de açıklamadaki birçok iddiaları ne yazık ki gerçeklerle uyuşmuyor.

Mehmet Baransu da yazdı zaten, ona gelen “Heron görüntüleri” içinde “çatışma öncesi” görüntüler de yer alıyor.

Sadece baskın sırasında yaşananlar değil, Hantepe’nin baskın öncesi hali, PKK’nın ilk atışları o görüntülerde var.

Heronlar, Hantepe baskını sırasında başka yerdeyse, o görüntüler nasıl alındı?

Ben, Genelkurmay Başkanlığı’na bir soru sormak istiyorum önce.

Hantepe baskınının olduğu gece çekilen bütün Heron görüntüleri elinizde, değil mi?

“Heronlar baskından önce PKK’lıları görmedi” iddianızı kanıtlamak için o geceki bütün Heron çekimlerini yayınlayabilirsiniz, değil mi?

“Biz o geceki görüntüleri sildik” derseniz pek inandırıcı olamazsınız.

Rica etsem, o gece Heronların nerelerde olduklarını, saatleri ve koordinatlarıyla açıklayabilir misiniz lütfen?

Bunlar işin “Heronlar Hantepe baskınına gelen PKK’lıları görmedi, biz onları ancak baskın başladıktan sonra gördük” iddiasıyla ilgili sorular. Ama sorular bu kadar değil elbette.

Genelkurmay diyor ki, “Heron görüntüleri otuz noktadan izlenmedi.”

Peki, kaç noktadan izlendi?

O gece Heronların yaptığı çekimler kaç noktadan izleniyordu?

Hantepe’ye baskın yapıldığı anlaşıldıktan sonra helikopterler havalanmış ama Çığlı Suyu Vadisi’nde sis ve toz bulutu olduğu için vadiyi geçememiş.

Geçemediği için de Hantepe’ye ulaşamamış.

Orgeneral Başbuğ, daha önceki bir baskında askerlere neden yardım gönderilmediği sorulduğunda, “yağmur yağdığını” söylemişti.

Siz, yağmur, sis, kar olduğunda bütün yeteneklerinizi kayıp mı ediyorsunuz?

Bakın, şu son üç yılda yaşanan bütün büyük karakol baskınlarında, baskına uğrayanlara yardım gitmedi.

Dağlıca, Aktütün, Sarıyayla, Gediktepe, Hantepe hep aynı kaderi yaşadı.

Hiçbirine yardım gitmemesi tuhaf değil mi?

Üstelik bu baskınların hepsi daha önceden istihbarat tarafından bildirilmişti.

Genelkurmay açıklamasında, Hantepe baskınını yapan PKK’lıların elindeki “doçkalardan” bahsediyor, bu silahların ağırlığı 175 kilo, o silahlar o tepeye, hiç kimseye, hiçbir Heron’a görünmeden nasıl ulaştı, bu konuda bir şey söylemiyor.

Hantepe’de yaralanan bir çocuk, baskından önce “ön mevzilerin boşaltıldığını” anlatmıştı, bu konuda da bir açıklama yapılmıyor.

Hatırlıyor musunuz, Dağlıca’da da aynı şey olmuştu, ön mevziler baskından önce boşaltılmıştı. Başkalarını bilemem ama ben bütün bu yaşananlara baktığımda, ordunun bir bölümünün “savaşın hiç bitmemesini” istediğine dair derin bir kuşkuya kapılıyorum.

Bunu yapmayın.

Yaşanan bu garipliklerin sorumlularını bulup, hesap sorun.

Artık bitsin bu savaş, bu düşmanlık, her ölümle insanların içine yerleşen bu keder ve öfke bitsin.

Barışa bir imkân tanınsın.

Eller tetikten çekilsin.

Bir de konuşarak deneyelim sorunları çözmeyi.

Barışı konuşmak, çocukların nasıl ve neden öldüğünü konuşmaktan daha iyi değil mi?

profesyonel ordu projesinde ayrıntılar netleşmeye başladı

Terörle mücadele için sınırda görev yapacak özel orduya katılacak askerler, görev yaparken yüksek maaş alacak ve her yıl ayrıca yüklü miktarda da tazminat hakkına sahip olacak. Askerler en fazla 32 yaşına kadar dağda kalacak.

Daha önce tartışılan özel ordu projesi, demokratik açılım çerçevesinde görüşülen bir plandı. Artan terör olaylarının ardından konuyla ilgili çalışmalara hız verildi. Başbakan Tayyip Erdoğan, ziyaret ettiği muhalefet parti liderlerine konuyla ilgili bilgi verdi.

Genelkurmay’ın üzerinde çalıştığı plana göre, bölgeye gidecek askerler uzman er statüsünde görev yapacak.

Özel ordunun askerleri 25 veya 30, en fazla da 32 yaşına kadar çalışacak.

Kurulacak özel ordu, terör örgütü PKK’yla kendi yöntemleriyle savaşacak.

Personel için kamuda özel görevlendirilme yapılacak, isterlerse bulundukları bölgede masabaşı işler de yapabilecekler. Ancak, terörle mücadelede tecrübelerinden yararlanılacak.

Özel orduya bağlı askerlerin maaşı yüksek olacak, görev yaparken şehit düştüklerinde de ailelerine yüklü tazminat verilecek.

Askerler, çalıştıkları her yıl için de yüklü miktarda tazminat alacaklar. Bu para sayesinde görev süreleri dolduktan sonra hayatlarını rahatlıkla idame ettirebilecekler.

Özel ordu mensupları, bölgenin koşullarına göre eğitilecekler. Şu anda bölgede şehit olan askerlerin çoğu 3 aylık bir eğitimin ardından görev yerlerine gidiyor.

PKK karşısında ne yapacağını bilecek, onların tekniğiyle savaşacak yeni kuvvetler, terörle mücadelenin eksiksiz yapılmasını sağlayacak teknik donanıma da sahip olacak.

Bölgedeki tüm istihbarat bilgileri de özel orduya anında aktarılacak.

Çömelmeyecek ama!

Radikal yazarı Akif Beki’nin 1 Temmuz 2010 tarihli yazısı.

Kılıçdar-oğlu’nun olası Gediktepe çıkarması için ‘çarşamba’ demişlerdi, olmadı.
Belki perşembe’ye kalacaktı, teyit ettiremedim dün.
Bugün gidebilir mi?
CHP Genel Merkezi’ne sordurdum, tarih bile veremediler bu defa.
İster istemez o soru geldi aklıma;
Acaba, Genelkurmay’la Kılıçdaroğlu arasında gizli bir ‘çömelme’ pazarlığı mı yaşanıyor?
***
Başbakan için askeri zorunluluk olan çömelme, mantıken, Kılıçdaroğlu için de geçerli olmalı.
Aksi halde durumu izahta müşkilat çekeceğini mi söyledi, Genelkurmay?
Öyle ya, Başbakan’dan çömelmesini isteyen de, kamuoyuna ‘askeri mecburiyet’ açıklamasını yapan da onlardı.
Şimdi, ana muhalefet lideri tutturmuş, aynı mevziye gitmek istiyor.
Ama ‘çömelmem’ diye de diretiyor.
Genelkurmay, zor bir ikilemle karşı karşıya.
Ya kendisiyle çelişecek ya da Başbakan’ı açığa düşürmüş olacak.
Ne uğruna?
Kılıçdaroğlu’nun, siperde dikilip afişlik bir poz yakalama hesabı uğruna.
O ayakta, Başbakan ise çömelmiş görünecek; bütün meselesi bundan ibaret.
Siyasi rakibine çalım atıp, puan toplayacak.
‘Koyun can derdinde, kasap et derdinde’ yani.
Doğrusu, nasıl çözüleceğini çok merak ediyorum, bu yapay krizin.
***
Kılıçdaroğlu, ‘ama’larla başladı.
Fakat, daha ilk günden üst üste bu kadar ‘ama’, fazla kaçmadı mı?
Gediktepe’ye muhtemel ziyaretini ön şarta bağladı, yetmedi.
Başbakan’la randevu ihtimaline de şartlar koştu.
‘Görüşmeye gitmem, ama ayağıma gelirse olur’ diyor.
‘Cumhurbaşkanı çağırırsa tamam, ama Başbakan olmaz’ diyor.
‘Gediktepe’ye giderim, ama çömelmem’ diyor.
Daha planlanmamış ziyaret, henüz vaki olmamış davet ihtimalleri üzerine, şartlarını sıralayıp duruyor peş peşe.
Muhalefetteyken böyleyse, maazallah iktidara gelirse neler yapmaz?
***
CHP’de üslup değişikliği için umut vermişti, gelişi.
Kılıçdaroğlu, bu belalı ‘ama’ sözcüğü ile erken hemhal oldu.
İktidar olmadan devletli olmaya mı heves etti?
Maraza çıkarmak için bahane mi arıyor,yoksa?
Anlayamadım…
Başbakan’ın CHP’yi ziyaretine, zinhar karşı değilim.
Hiç de fena olmaz hatta.
‘Ama’, Kılıçdaroğlu’nun üslubuna itirazım var.
Erdoğan’ın CHP’yi ziyareti neyse, Kılıçdaroğlu’nun AK Parti’ye gitmesi de odur.
Biri iyiyken, diğeri kötü fikir olamaz.
Gitmeyi kategorik olarak reddetmenin neresi siyasi adaba sığar?
Kılıçdaroğlu’nun engeli mi var ki, bu seçeneği re’sen dışlıyor?
Gönlü yok, işi yokuşa sürüyor bence.
Randevu talebini kamera şartına bağlamakla aynı şey.
İkisi de kaçak güreşmek, ikisi de ucuz popülizm değil mi?
***
Birileri, Kılıçdaroğlu’na CHP’nin sicil karnesini hatırlatsa keşke.
Uzatılan eli hep havada bıraktı, Baykal.
‘Ama’, uzlaşma çağrılarını da düşürmedi dilinden.
Selefinin sadık halefi olacaksa, ‘ama’sını düşünmeli Kılıçdaroğlu.
Devlette süreklilik, CHP’de devamlılık mı esas?