Ezgi Adı: Ahu Gözlerini Sevdiğim Dilber
Yöresi: Kırşehir
Kaynak Kişi: Neşet Ertaş
Derleyen: Nida Tüfekçi
Notaya Alan: Nida Tüfekçi
Okumaya devam et “Ahu Gözlerini Sevdiğim Dilber / Sana Bir Sözüm Var Diyemiyorum”
siyaset, düşünce, eğitim ve televizyon dizileri gibi çok çeşitli yazıların olduğu sıradışı bir sayfa.
Etiket: Türkü
Ezgi Adı: Ahu Gözlerini Sevdiğim Dilber
Yöresi: Kırşehir
Kaynak Kişi: Neşet Ertaş
Derleyen: Nida Tüfekçi
Notaya Alan: Nida Tüfekçi
Okumaya devam et “Ahu Gözlerini Sevdiğim Dilber / Sana Bir Sözüm Var Diyemiyorum”
Ezgi Adı: Açma Zülüflerin Yellere Karşı
Yöresi: Kırşehir
Kaynak Kişi: Neşet Ertaş
Derleyen:Trt Müzik
Notaya Alan: Altan Demirel Okumaya devam et “açma zülüflerin yar yar yellere garşı / señin zülfüñ benim benim telim değil mi?”
Seher yeli nazlı yare
Bildir beni bildir beni
Düşmüşem elden ayaktan
Kaldır beni kaldır beni Okumaya devam et “düşmüşüm elden ayaktan kaldır beni kaldır beni”
Bunca erler evliyalar
Türkü sever türkü söyler
Görür gözlü enbiyalar
Türkü sever türkü söyler, Türk’üm diye
Türkü söyler dillerimiz
Ne gözeldir ellerimiz
Bağlamada tellerimiz
Türkü sever türkü söyler, Türk’üm diye
Aydın gerçekler sözleri
Gerçeğin gitmez izleri
Çalar garibin sazları
Türkü sever türkü söyler, Türk’üm diye
Türkü söyler dillerimiz
Ne gözeldir ellerimiz
Bağlamada tellerimiz
Türkü sever türkü söyler, Türk’üm diye
Neşet ERTAŞ
Türkü: Niğde Bağları
Sanatçı: Neşet Ertaş
Söz & Müzik: Anonim
Yine yeşillendi aman, aman, aman, aman
Niğde bağları, Niğde bağları Okumaya devam et “Yine yeşillendi aman Niğde bağları, Bana meskan oldu aman gurbet elleri”
göç eyleyip her dağlarda yaylanmaz
başı bölük bölük gar olmayınca
dünya malıyıñan goñül aylenmez
gönülden bilecek yar olmayınca
dost elinden gel olmazsa varılmaz
rızasız bahçenin gülü derilmez (derilmez)
göñül yarasına derman bulunmaz (bulunmaz, bulunmaz)
yare eliyñen yara sarılmayınca
istemem dikeni güle istemem
fena kelamları dile istemem (istemem)
cennet-i alâyı bile istemem
nidem iki goñül bir olmayınca
bir garibim halimi kimse bilemez
bu derde düşenin yüzü gülemez (gülemez)
her çalan saz çalar tatlı çalamaz (çalamaz, çalamaz)
yar aşkı bağrında nar olmayınca
Söyleyin güneşe bu gün doğmasın
Nazlı yar geliyor benzi solmasın
Aman aman sürmeliye ben yandım aman
Irmak taştı kenarını sel aldı
Küçücükten bir yar sevdim el aldı
Aman aman sürmeliye ben yandım aman
Sürmelimin gözlerine mailem
Ayda bir selami gelse kailem
Aman aman sürmeliye ben yandım aman Okumaya devam et “Hafız Burhan – Söyleyin güneşe bugün doğmasın”
Nasıl vasfetmeyim sevdiğim seni
Cemalin görünce güller açılır
Ahraz dile gelir görünce seni
Söyler aşıkların diller açılır
Seni görenlerin tebdili şaşar
Cemalin şavkına eylese nazar
Aşkın ile yüce dağları aşar
Ahiri tükenmez yollar açılır
Cemalin şavkına boyanmış alem
Kirpikler tüy gibi kaşların kalem
Sevdiğim elinden bir bade alan
Çalar aşıkların teller açılır
Senin aşıkların vasfını eder
Durmadan artıyor gam ile keder
Yanarım aşkına ölene kadar
Akar gözüm yaşı seller açılır
Gözleri gönlüme akıyor benim
Kızınca canımı yakıyor benim
Şu Garip halime bakıyor benim
Acırsa sevdiğim kollar açılır Okumaya devam et “Nasıl vasfetmeyim sevdiğim seni, Cemalin görünce güller açılır”
Kerem kıl ey saki verme yüz bana
Gönül o yüzlerden farıdı gitti
Sevda illetinden açma söz bana
O illet bana bir nar idi gitti
Evvelden gül gibi olurdum handan
Şimdi bülbül gibi kalmışım giryan
Ya nice ağlayıp etmeyim efgan
Yarim sadakatli yar idi gitti
Yarin cemaline muvafık ismi
Hüsnüne düşmüştür mutabık ismi
Ne zaman okunsa bir âşık ismi
Derler ki bir Emrah var idi gitti
Söz: Erzurumlu Emrah
Beste: Uğur Işılak
farımak: (Ar. fāriġ “bir şeyden vazgeçen kimse” ve karı-mak “yaşlanmak” fiilinin karışmasıyle ortaya çıkmış olabilir) (-den) E. T. Türk. ve halk ağzı.
1. Bezmek, bıkmak, usanmak, vazgeçmek: Gönül farımadı güzel sevmeden / Ak göğsün bendi de gümüş düğmeden (Karacaoğlan). Yolum yokuşa dayandı / Farıdı gönlüm farıdı (Âşık Veysel).
2. (–) Yıpranmak, ihtiyarlamak, eskimek: Cism içinde can imişsin bir zaman / Vaktin geçmiş farımışsın sevdiğim (Erzurumlu Emrah).
muvâfık: (ﻣﻮﺍﻓﻖ) (Ar. muvāfaḳat “uygun olmak”tan muvāfiḳ)
1. Uygun, münâsip: En muvâfık hareket bu idi (Hüseyin R. Gürpınar). Necip hemşîreme pek muvâfık, fakat hemşîrem Necib’e hiç lâyık değildir (Mehmet Rauf).
2. i. Aynı tarafı destekleyen, aynı görüşü paylaşan, birbirine muhâlif olmayan kimselerden her biri: “Muvâfık, muhâlif hepsi salonda idi.”
ѻ Muvâfık bulmak (görmek): Uygun görmek: İşi yine doğrudan doğruya Talat Hanım’a açmayı muvâfık buldu (Hüseyin R. Gürpınar). Muvâfık gelmek: Uygun, elverişli görünmek. Muvâfık olmak (düşmek): Uygun olmak:Bu hâle hükm-i tabîat demek muvâfık olur (Abdülhak Hâmit). Bu hareketi îcâb-ı sadâkate muvâfık düşmüyordu (Hüseyin R. Gürpınar).
mutâbık: (ﻣﻄﺎﺑﻖ) (Ar. ṭabḳ “uygun gelmek, rast gelmek”ten muṭābiḳ)
1. Herhangi bir konuda karşılıklı olarak anlaşmaya varan, anlaşan, birbiriyle uzlaşan.
2. Uygun, münâsip, muvâfık: Bu vâkıa mutâbık-ı hakîkat olmaktan uzak bir dalâlettir (Kâtip Çelebi’den Seç.).Benim cihandaki hâlim buna mutâbıktır (Abdülhak Hâmit).
ѻ Mutâbık kalmak: Karşılıklı olarak anlaşmak, uzlaşmak, uyuşmak: Üçü de bu karârın üzerinde mutâbık kaldı(Aka Gündüz). Eğer denildiği gibi dâvâ fikir suçu dâvâsı ise bunun üzerinde mutâbık kalmak lâzımdır (Burhan Felek). Mutâbık olmak: Anlaşmak, uymak.