FATİH SULTAN MEHMET ( Avnî ) DİVANI’NDAN
GAZEL – I
Görsek ol gonca-lebi çak-ı giriban iderüz
Gül yüzün yâdına bülbül gibi efgan ederiz
çak-ı giriban: yaka yırtmak, yakasını parçalamak
gonca-lebi: gül dudaklı
efgan etmek: bülbülün kendinden geçmiş haldeki şakıma durumu hali
O gonca gül dudaklı yari ne zaman görsek çılgına dönüp yakamızı yırtarız O gül gibi güzel yüzünü ne zaman anarsak bülbül gibi feryatlar koparırız
Sevgiliyi genel olarak güle benzeten şair, her nasıl ki bülbül güle olan aşkını feryat figan şakıyarak belirtiyorsa, kendisini de bülbüle benzeterek sevgilinin güzelliğine duyduğu aşkı feryatlar kopararak dile getirdiğini belirtiyor.
Hasta dil kapuna varsa n’ola tımar ister
Yine bu derde anun derdine derman iderüz
Hasta gönlün kapına kadar gelmişse bunda ne var. Aciz gönlüm şifa aramaktadır.
Biz onun derdinin dermanının yine bu kapıdan bulunacağını umuyoruz.
Gönlü aşk ızdırabına sokan sevgilidir. Bunu şairin “biz onun derdinin dermanının yine bu kapıdan bulunacağını umuyoruz” dizesindeki “yine” sözcüğünden anlıyoruz. Yani şair “derdim de dermanım da sensin” demek istemiştir.
— Aman be emmi!
— Ne var?
— Düş yorar mısın?
— Be adam,
Biraz nefesleneyim, dur ki, yorgunum…
— Duramam.
— Neden?
— Fenâma gider beklemek de…
— Vah! Vah! Vah!
— Bilir misin ki ne gördüm…
— Hayırdır inşallah!
— Yemek yiyip yatıverdim, tamam yarıydı gece,
Bir öyle hayvana bindim ki, seçmedim iyice.
— Peki, o bindiğin at mıydı, anlasak, neydi?
— Bilir miyim? Yalınız dört ayaklı bir şeydi…
Katır mı desem? Eşek mi desem?
Öküz mü desem? İnek mi desem?
Al at mı desem? İdiç mi desem?
Koyun mu desem? Çepiç mi desem?
— Güzel!
— Biraz yürüdük…
— Geçtiğin nasıl yerdi?
— Nasıl mı yerdi?.. Unuttum, görür müsün derdi?
Yokuş mu desem? İniş mi desem?
Uzun mu desem? Geniş mi desem?
Çorak mı desem? Çayır mı desem?
Sulak mı desem? Hayır mı desem?
— Tamam! İlerde ne gördün?
— İlerde bir kocaman
Karaltı vardı…
— Peki, ismi yok mu?
— Bilmem aman!
Ağaç mı desem? Kütük mü desem?
Duvar mı desem? Höyük mü desem?
Ağıl mı desem? Hamam mı desem?
Yıkık mı desem? Tamam mı desem?
— Ya sonra?
— Karşıma, baktım, dikildi…
— Kim?
— Bir adam.
— Tanıştınız mı?
— O, bilmem tanır mı, ben tanımam…
Babam mı desem? Kızım mı desem?
Hasım mı desem? Hısım mı desem?
Çıfıt mı desem? Gâvur mu desem?
Şudur mu desem? Budur mu desem?..
— Uzatma, sen buluyorsun belânı Allah’tan…
Bu: Elde bir; yalınız pek seçilmiyor ne zaman…
Bugün mü desem? Yarın mı desem?
Uzak mı desem? Yakın mı desem?
Yazın mı desem? Güzün mü desem?
Güzün mü desem? Yazın mı desem? …
— Ne kadar doğru! Hocam, hayra yorulmaz bu gidiş.
— Sen o rü’yâya hakikat deyiver, tam bizim iş.
Herifin hâlini gördün ya, bugün millet de,
Aynı meslekte, o fıtratte, o mâhiyette.
Tanımaz bindiği mahlûku, sürer körü körüne;
Tanımaz gittiği yer hangi taraf, gördüğü ne?
Fikir yok, duygusu yok, sanki yürür bir kötürüm;
Bu da sağlıksa eğer bence müreccahtır ölüm.
(…)
Uğur Işılak / Akifçe albümünün “Rüya” parçası.
Söz: Mehmet Akif Ersoy Müzik: Uğur Işılak
Övün ey Çanakkale, cihan durdukça övün!
Ömründe göstermedin bin düşmana bir gün.
Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün, Başına yüz milletin birden üşüştüğü yersin! Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla.
Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla.
Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla, Neferin ordularla boy ölçüştüğü yersin! Toprağından fazladır sende yatan adamlar,
Irmağın kanla çağlar, yağmurun kanla damlar.
O cenkten armağandır sana kızıl akşamlar, Sen silahın inançla son döğüştüğü yersin!
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez
Alemi tan eder yanına varsan
Seni de yanıltır mesele sorsan Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Meclise gelir de erkân beğenmez
Her çeşit insandan birkaç eşi var
Mektepten kovulmuş günah işi var Rabbi yesirde dört yanlışı var
Tahsil etmek için irfan beğenmez
Ellerin evinde çul fîraş olur
Burnu sümüklüdür gözü yaş olur Bayramdan bayrama bir tıraş olur
Gider berbere de dükkân beğenmez
Dağlarda taşlarda dolaşan Yörük
İnsanlar içine çıkmayan hödük Bir elife dili dönmeyen sürtük
Şehirde tecvitle Kuran beğenmez
Yayladan yaylaya konup göçer de
Arpayı buğdayı ekip biçer de Mısır yaprağın kıyıp içer de
Tütünü bulunca duman beğenmez
Bir odası vardır gayet küçücek
Kendi aklı sıra keyf yetirecek Bir çanağı yoktur ayran içecek
Kahveyi bulunca fincan beğenmez
Seyranî söyledi bu doğru sözü
Haddeden çekilmiş doğrudur özü Şehre gelin gitse bir köylü kızı
Lal ü güher ister mercan beğenmez
Seyrani
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için kesan beğenmez.
Alemi ta’n eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez.
Elin kapısında kul kardaş olan
Burnu sümüklü hem gözü yaş olan Bayramdan bayrama bir traş olan
Berbere gelir de dükkan beğenmez.
Dağlarda bayırda gezen bir yörük
Kim tımar sipahi kimi ser bölük Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez.
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zum-ı fasidince keyif sürecek Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahvede fağfuri fincan beğenmez.
Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir kaftan beğenmez.
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü Köyden şehre gelen bir köylü kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez.
Kazak Abdal
“Ormanda büyüyen adam azgını,
Çarşıda pazarda insan beğenmez.
Medrese kaçkını, softa bozgunu,
Selâm vermek için kesân (hiç kimseyi) beğenmez!
Âlemi ta’neder (herkesi kınar) yanına varsan,
Seni yanıltır bir mesele sorsan,
Bir cim (‘c’ harfi) çıkmaz eğer karnını yarsan,
Camiye gelir de erkân beğenmez!
İlin kapısında kul kardeş olan,
Burnu sümüklü hem gözü yaş olan,
Bayramdan bayrama bir tıraş olan,
Berbere gelir de dükkân beğenmez!
Dağlarda bayırda gezen bir yörük,
Kim tımarlı sipah (asker) kimi serbölük (kumandan),
Bir elife (alfabenin ilk harfine) dili dönmeyen hödük,
Şehristâna (büyük şehire) gelir, ezan beğenmez!
Yaz olunca yayla yayla göçenler,
Topuz korkusundan şehre kaçanlar,
Meşe yaprağını kıyıp içenler,
Rumeli bohçası duhan (iyi cins Rumeli tütününü) beğenmez!
Bir çubuğu (sigara ağızlığı) vardır gayet küçücek,
Zu’m-ı fâsidince (bozuk inancıyla) keyif sürecek.
Kırık çanağı yok ayran içecek,
Kahvede fağfûrî (porselen) fincan beğenmez!
Aslında neslinde giymemiş hâre (renkli kumaş)
İş gelmez elinden gitmez bir kâre (çalışmaya),
Sandığı gömleksiz duran mekkâre (düzenbaz),
Bedestene (kumaş çarşısına) gelir, kaftan beğenmez!
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü,
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü.
Köyden şehre gelen bir köylü kızı,
İnci, yakut ister; mercan beğenmez!”
Sefil baykuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın illerin hani Küsmüş müsün selamımı almadın
Şeyda bülbül şirin dillerin hani Civan da canına böyle kıyar mı
Hasta başın taş yastığa koyar mı Ergen kıza beyaz bezler uyar mı
Al giy allı balam şalların hani Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın Aslı Hanım gibi kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hani