Etiket: Yahudi

kılıç kabzasında kınalı parmak veya geçer not, artı puan

14 Aralık 2017 tarihli İsmet Özel köşe yazısı.

NTV… Açılımı: Nergis TeleVizyonu. Bize bu nergisin nereden derlendiğini merak etmek düşüyor mu, düşmüyor mu? Madem vaktiyle felsefenin hayretle başladığını söylemişler; siz de felsefeye bulaşarak nergisin nereden derlenip toparlandığını söylediğim zaman hayret edeceksiniz: Mahut televizyon kanalının ihdas edildiği günlerde bu yayın kurulunun Amerikanca “National” lâfzına liyakat kesp edeceğine muhakkak gözüyle bakılıyordu. Tıpkı silahlı müttefik kalıntısı güçlerin Irak topraklarına girer girmez orada şıpın işi bir Kürt devleti kuracağına, geri kalan arazide de biri Sünnî, diğeri Şii olmak üzere iki Arap devletinin kurulmasını sağlayacağına muhakkak gözüyle bakıldığı gibi. Yani ki, “our boys” ülkesi haline getirilmiş ülkede nergis, hani o eğildiği suda gördüğü suretine âşık olan nergis unutulup gidecek, dolar yeşili National baki kalacaktı. Öyle olmadı. Bir gün din gününün geleceğine inanmayanların hangi gözünün (sağ veya sol) neye nasıl baktığı bir şey. Din gününün malikinin Allah olduğuna inananların iki gözüyle ne gördüğü başka bir şey.

kılıç kabzasında kınalı parmak
ismet özel köşe yazısı

Türk gücü karşısına bilkuvve temellerini hassaten İtalyan şehir devletlerinde XIV. Hıristiyan asrında atan kapitalizmin meydana çıkışı maliyeti gözeten bir Dünya Sistemi tesis edilmesi demekti. Bu sistemin altı yüz senedir işleyişini temin eden Türk korkusudur. Modernlik emniyetini Türklüğün ne türden olursa olsun herhangi bir rotadan mahrum bırakılması politikasından başka bir yerde aramış değildir. Türk tesirsiz bırakıldı; ama halen Dünya Sistemi’nin karın ağrısına sebep olmaktadır. Türk nasıl tesirsiz bırakıldı? Karşısında bir hareketi ancak sistemli bir çabayla yürütülebilen Türk olanca gücünü kendine vatan kazandıran kılıç kabzasındaki kınalı parmaktan alıyordu. Tüfeğin icadıyla mertliğin bozulması Türkleri kendi devletlerini İslâm’la muaheze etme imkânından alıkoydu. O parmağın kabza tutmağa yaramaz hale getirilmesiyle beraber kınalanmasının da bir mânâsı kalmadı. Okumaya devam et “kılıç kabzasında kınalı parmak veya geçer not, artı puan”

Türklerin bir geleceği var mı? Varların bir geleceği Türk mü?

Ağzımdan çıkanı kulağım şu şekilde işitiyor: Varların bir geleceği Türk değilse, Türklerin de bir geleceği yoktur, olmayacaktır. Ağzım “varlar” dediğinde kulağım hem mevcudatı, hem de mahiyeti işitiyor. Hem var olanların vücut bulduklarına kani oluyor, hem de onların ispat edilişinden memnuniyet duyuyorum. Varlar ki, hesaba çekilecekler. Hesaba çekileceğim ki varım.

Türk topraklarında vebadan kaçar gibi milliyetçilikten kaçılıyor. Hangi milliyetçilikten? Sadece Türk milliyetçiliğinden. “Ulusalcılık” garabetine Türk milliyetçiliği denilemeyeceği bütün ahmakların aklına yatıyor. Milliyetçilik davası Müslim ve gayr-i Müslim her türden anasırın yürüttükleri bir dava. Türk milliyetçiliği takbih edilmek üzere hazırda bekletiliyor; ama elimizin altında hazır (konfeksiyon) bir Türk yok. Ismarlamak istesek kime müracaat edeceğimiz meçhul.

Yaşadığımız topraklarda Türk kelimesini önce ihtida etmiş bin türlü yerleşik (medeni?) anasır bir şekilde, aslına matuf “Török” ifadesini örtecek bir şekilde kullandı. “Al turpu vur Türk’e yazık oldu al turpa” diyen onlardır. Tıpkı bir zamanlar ilk hıristiyanlaşan Rumların henüz hıristiyanlaşmamış Rumlara seslenirken “Yunan” ibaresini kullanışları gibi… Tanzimat sonrasında Yahudiler, yaşadığımız topraklarda başımızdan geçenleri hiçe sayıp, kendilerini de Türk dairesine sığdırabilecek, Hazar merkezli bir kavmin adı olarak hakkında literatür üretilen Türk’ü icat ettiler. En sonunda inkılâpçı Cumhuriyet rejimi ceberrut devlete sadık, İslâm’ın vecibelerine bigâne Türk uğruna varını yoğunu harcadı. Türk karmakarışıktı. Ağyarını mâni, efradını câmi bir Türk kimsenin bilgisi dahilinde olmadı. Türk hiçbir zaman şark kurnazlığını tedaiden geri durmadı. Okumaya devam et “Türklerin bir geleceği var mı? Varların bir geleceği Türk mü?”

BAYRAĞIMIZDAKİ KIZILLIK ŞEHİT KANI DEĞİLDİR

BAYRAĞIMIZDAKİ KIZILLIK ŞEHİT KANI DEĞİLDİR VEYA
ŞEREFİ TÜRKLÜKTE ARAYIP BULAMAYAN SANIR Kİ TÜRK’E İSOKRATES’TEN ZİYADE METE HAN YAKINDIR (I)

Ahmet Haşim şiirin “ufuklarda yüzen nazenin bir balon” ibaresine hapsedilmesini kusur ittihaz edenlerce kınandı. Giderek Haşim’e cevap “ufuklarda yüzen al sancak” ibaresiyle verilmiş oldu. İslâm dairesinde isek agâh olacağız. Böylesi münasebetleri kör tesadüfler sanma hatasına düşmek Türk’e yakışmaz. Türk’e insanın dünya hayatındaki yerini olduğu kadar, bu yer ile şiir arasındaki münasebeti ayan ve beyan etmek yaraşır. Zira Türk varlığı bu varlığın fark edilmesine fırsat veren günlerden itibaren varoluşun izahıyla bütünleşmiş, Türk vatanını şekle Türkçenin tebcili sokmuştur. Biz Türklerin dik durmasının, durabilmesinin sebebi, gerekçesi dinimizin hediyesi dilimiz vasıtasıyla tarihte iki kez vatanlaştırdığımız topraklardır. Dik duruyoruz; omurgamız var.

ismet-ozelİnsanın şerefi ile omurgası arasında ne münasebet bulunduğu meraka değer. Neye denir omurga? Ne işe yarar? Bir fert, bir şahıs olarak bizzat size omurgalı denilmesi için bir sebep var mı? Hangi sebep var? Bilim dilinde tabir olarak rastladığımız “omurgasız hayvanlar” tasnifte bir yeri işaret ediyor. Dile kulak verdiysek ve dile getirilen insanın omurgasızlığı olduysa, bilinsin ki, bununla tasvirine yeltenilen ahlâk sefaletinden başka bir şey değildir. Hangi insana omurgasızlık yakıştırıldıysa o kimse toplum hayatındaki pespayeliğin delillerinden biri yerine geçer. Öyleyse nedir omurgalı insan? Tarih içinde insanların omurgaları emanet ehli oluşları sebebiyle taayyün etmiş, muayyeniyet kazanmıştır. Omurgası olan metbudur; taabi değil. İnsanların bellerini dik tutabilmeleri kendilerine bir şey emanet edilebilecek karakteri kesp etmeleri şartına bağlıdır. Kim ki, dile kulak vermekten geri durdu, onun şaşkınlığa düşmesine engel olunamaz. Türk dili çerçevesinde CHP Türk milletini devletten, MHP Türk milletini milletten, AKP Türk milletini dinden etti denildiğinde omurgasızlığın neye mal olduğu anlatılmaktadır.

Omurgamız hem bizim söylediğimiz sözler, bizim takındığımız tavırlar, hem de bize hitaben söylenilen sözler, bize karşı takınılan tavırlar itibariyle bir maliyete taalluk eder. Bu satırları okuma zahmetini göze almış biri olarak sizin de Türk’e Mete Han’ı İsokrates’ten ziyade yakın sanma ihtimaliniz yüksek, hem de pek yüksektir. Çünkü modernliğin yükseldiği asırlar içinde Türklere Yahudiler, Ermeniler, Rumlar Türklük hususunda bir zannı hak olarak bildirdi. Ne niyetle yaptılar bunu? Hangi Yahudiler, hangi Ermeniler, hangi Rumlardı bunlar? Bunlar Yahudiliği en üstün değer olarak bilen Yahudiler, Ermeniliği en üstün değer olarak bilen Ermeniler, Rumluğu en üstün değer olarak bilen Rumlardı. Türk’ün ne olduğu, kim olduğu hususunda aralarında vardıkları mutabakatı bize, biz has Türklere yutturmuşlardır. Bu yüzden dünyanın her yerinde sanılır ki Küçük Asya’ya tam tekmil Türk olarak at üstünde gelindi.  Okumaya devam et “BAYRAĞIMIZDAKİ KIZILLIK ŞEHİT KANI DEĞİLDİR”